“Karşılıklı sorumluluk ve birbirine
bağlı olmak kuralını herkesin isteyerek kabul ettiği ve buna sevinçle uyduğu,
yeni ve bütüncül bir dünyanın ortaya çıkmasına nasıl yardımcı olabiliriz?” diye
sorabilirsiniz.
Bu, kendimizi inceleme motivasyonu
ile başlamalıdır: tam bir insan olmak ne demektir, doğru çevre nedir, herkes
için iyi olan bir tavırla birbirimizi nasıl etkileyebiliriz?
Bunu elde edebilmek için, her
birimiz, kendini izleyen bir bilim adamı, kendini inceleyen bir analizci haline
gelmelidir, kendini ortak mutluluğa ve bütün topluma katılan özel biri olarak,
sağlıklı bir insanın yetişmesi için gerekli olan en doğal, en besleyici eleman
olarak ele almalıdır. Bu öncelikle bizim diğerleriyle nasıl anlaşacağımızı ve birlikte
var olacağımızı öğrenmemizi ve düşüncesiz, fevri tartışmaları, tümden yıkıma
götüren rahatsızlıkları nasıl önleyeceğimizi bilmemizi gerektirir.
İnsanlığın gelişim tarihinin tamamı,
bize bir öncekinden daha iyi hizmet verecek yeni bir sosyal, politik veya
ekonomik sistem düşüncesi tarafından yürütülmüştür. Eğer bu doğruysa, bilinen
tüm paradigmaları denedikten sonra, neden hâlâ mutlu bir gelecekte yaşamıyoruz?
Cevap şu: Hepsi başarısız oldu. Bu nedenle, günümüzde insanlık, şimdiye kadar
alıştığı mutlak amaç - “keyif” - ile anlaşmazlık içindedir. Bugün, endişe
içinde olmaktan ziyade duyarsızız, umutlu olmaktan ziyade kırgınız, amaçlardan
ve ideallerden yoksunuz.
Açıkça görünüyor ki bir sonraki gelişim
evremiz, şu an mevcut olan durumdan temelde farklı olmalıdır. Şu anki durumumuz
bize neredeyse hiçbir tatmin vermiyor, aksine hayal kırıklığı, gerginlik ve
yorgunluk ile dolu. Artık bu dünya ile heyecanlanmıyoruz. Dünya, egolarımız
tarafından o kadar yoz ve doygun bir hale geldi ki egolarımıza boyun eğmekle
kendimizi ve birbirimizi büyük tehlikeye sokuyoruz.
Bu dünya üzerinde inşa edilecek
hiçbir şey olmadığının farkına daha çok varıyoruz. Evlilik, arkadaşlık, iş,
devlet gibi insan yaşamının temel dayanakları sallantıda ve neredeyse çökmek
üzere. Bu durum, hepimizin arzuladığı ahenkli dünyanın yapısına uygun olmasını
sağlamak üzere bu temel sosyal organları nasıl yeniden düzenleyeceğimizi,
yeniden inşa edeceğimizi araştırmamız için bizi harekete geçiriyor.
Dolayısıyla, hayatlarımızı bir değerlendirmeden geçirirken ve hayal
kırıklıklarımızı hesaplarken, bunu yeni yaşama bir geçiş olarak ve değişim için
bir fırsat olarak görmeye çalışabiliriz.
Gerçekten de çok özel bir
zamandayız, tamamen yeni bir dünyaya doğru yaklaşan bir yoldayız. Geleceğe
doğru yaklaştıkça, işaretler belirginleşiyor: kendimizi birbirimize bağlı ve
eşit hissettiğimiz bir gelecek, büyük bir aileymiş gibi tüm bireylerin
karşılıklı sorumluluğu hissettiği ve dolayısıyla refah içinde ve mutlu olduğu
bir gelecek.
Bu yolun kurallarını, bu yeni dünyanın
kanunlarını öğrenmek bize yardımcı olacaktır, böylece
çocukluktan yetişkinliğe kolaylıkla ve acı çekmeden geçebiliriz. Şimdiye kadar,
doğanın itişiyle gelişiyorduk, yeni arzular ediniyor ve bu arzuları
gerçekleştirmeye zorlanıyorduk.
Artık durum böyle değil. Çıkmaz
sokağa – bencilliğimize – bakarken, bir sonraki adımımızı yeni, manevi bir
yaklaşımla belirlemeliyiz: Bir sonraki durağımız ne ve oraya nasıl varacağız?
Daha önceki geçiş dönemlerinde gösterdiğimiz içgüdüsel davranışlarımızdan
farklı olarak, bugünkü değişim bizim bilinçli katılımımızı gerektiriyor. Yaşam
nehrinde kürek çeken kör yolcular olmak yerine, bu evrimsel süreçte sürücü
koltuğunda olmalıyız.
Tarihte ilk kez, doğa bizden,
istisnasız hepimizden, kim olduğumuza, nasıl bir dünyada yaşadığımıza ve neden
bu dünyada olduğumuza dair tam bir idrak edinmemizi talep ediyor. Esas
görevimiz, hayatın özünü bilmek ve anlamaktır, eğer gerçekten bir insan olmayı
istiyorsak.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder