İnsanlar
tanışıp, âşık olup evleniyorlar ve bir süre sonra, birbirlerine tamamen yabancı
olduklarını fark ediyorlar. Günümüzde bu durum oldukça yaygın iken, kişi nasıl
doğru seçim yapabilir ve doğru karar verebilir? Salt kalbinin sesini dinleyerek
mi hareket etmeli? Yoksa evleneceği kişinin birlikte yaşayabileceği, aile kurup
çocuk yetiştirebileceği biri olup olmadığına mı bakmalı? Bu konuda nasıl doğru
karar verebiliriz?
Belki de öncelikle, doğru seçim yapmayı bilip bilmediğimizi sormalıyız
kendimize. Aslında, yetiştirilirken, ne evde ne de okulda, bize doğru seçim
yapmayı öğretmiyorlar. Anne ve babalarımız da bu anlamda yetiştirilmedikleri
için, genelde onlar da bu konuda pek bir şey bilmiyorlar ve onlardan doğru
örnekleri alamıyoruz.
Ailelerin parçalandığı gerçeğini görmemize rağmen, henüz okullarda aile
konulu dersler okutulmuyor.Halbuki ailenin ne olduğu, aile içi ilişkilerin
nasıl olması gerektiği ve nasıl çocuk yetiştirileceği konuları, kişisel
mutluluğumuz için en temel konular ve kendi başına bir bilim alanı. Üstelik
aile olmadan varlığımızı sürdürmemiz de mümkün değil. Aile konusunda eğitim
almamakla neler kaybettiğimizi bir düşünsek! Ya da böyle bir eğitim almadığımız
için ne tür sorunlarla uğraşmak zorunda kaldığımızı bir düşünsek! Günümüzde, bir
insana nasıl olsa unutacağı Newton kanunu gibi birçok kanun ve bilgiyi öğretiyoruz,
ama yaşamını en çok etkileyen bir konu hakkında onu bilgilendirmiyoruz. İnsan
ilişkilerinin bilimi, en önemli bilim. Peki, neden bu konuya hiç kafa
yormuyoruz?
Geçmişte, egolarımız günümüzdeki kadar büyük değildi. “Nasıl doğru seçim yapabilirim?” gibi sorular
sormuyorduk. İnsanlar ailelerinin bulduğu biriyle evleniyorlardı ya da
kendileri bir eş buluyorlardı. Bugün ise, insanlar birçok sene birlikte
yaşadıktan sonra evleniyorlar ve evlenir evlenmez de birbirlerine daha fazla
dayanamayacaklarını fark ediyorlar. Çok çelişkili bir durum! Sebebi basit: Egoları,
birbirlerine mecbur oldukları düşüncesine tahammül edemiyor.
Eğer evlilik imzası onları birbirlerine mecbur kılmasaydı, egoları,
‘‘İstediğim an terk edebilirim’’ düşüncesiyle beraberliğe tahammül edebilirdi.
Fakat ego, belli bir çerçeve ile sınırlandığı hissine kapıldığı an,
tahammülsüzlük kendini gösteriyor. Dolayısıyla, öncelikle ilişkilerin
düzelmesini sağlamamız gerekiyor. Bunun da tek yolu, en azından bir nesli doğru
yetiştirmektir.
Eğer kişi, sağlıklı ilişkiler içinde olan bir aile yapısını tanırsa, aile
kurmanın kendisi için yararlı olduğunu anlarsa, hiçbir sıkıntı duymaksızın,
aile hayatı yaşamak isteyecektir. Aslında hepimiz, zevk alma arzusundan
ibaretiz. Bu arzu, bizim doğamızdır ve temelde bencildir. Eğer birbirimizi
hoşnut etmenin yolunu bilseydik, eşimizden ya da ailemizden ayrılmayı
kesinlikle istemezdik. Tek yapmamız gereken, bunun nasıl yapılabileceğini
öğrenmektir. Ancak, bunu öğrenmek
yerine, bugün birçok kişi eşleriyle anlaşamadığı zaman ayrılıyor. İnsan,
başkalarını bulabilirim ve belki de çok daha iyisini bulurum diye düşünüyor.
Anlaşmazlık aşamasında, kişinin yardım alması gerekir. Aslında
anlaşmazlıkların çözülmesi için basit bir öneriyi deneyebiliriz: ‘‘Birlikte bir
şeyler yapmaya başlayın. Birlikte yapabileceğiniz herhangi bir şey olabilir.
Birlikte bir şeyler yapmaya başlarsanız, zorlukları birlikte aşıp, ortaya bir
şeyler çıkarırken, birbirinizi keşfetme ve güçlü bağlar kurma şansınız
olacaktır.’’
Fakat kadınlar ve erkekler, sorunlara birlikte
çözüm getirmek için pek nadir bir araya gelmektedir. Halbuki, kadın ile
erkek arasındaki problemlerin kökünden çözülmesi, bütün diğer problemlerin de
çözümü olacaktır. Çünkü yaşamımızın temelini bu ilişki oluşturur.
Kadını, yaşamın temeli olarak görmek, en önemli problemlerimizi ortadan
kaldıracak bir yaklaşımdır. Gerçekten de, bu yaklaşımı benimsememiz, kadınları
dinlemeyi öğrenmemiz, kadınların
doğasında var olan güçleri anlamamız, tüm sorunlarımızın doğru şekilde çözümüne
olanak sağlayacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder