9 Haziran 2012 Cumartesi

Bilgi Toplumu


Klasik Kant soruları: "Ne bilmem gerekiyor? Ne yapmalıyım? Bana umut veren nedir?"
Eğitimin amacı, nitelikli tüketiciler oluşturmaktır. Yani eğitimin gelişimini tanımlayan sözde "yöneticiler", hem eğitimin hedeflerini hem de finansmanı belirliyorlar.
Eğitim, seçkinci ve eşitlikçi olmak üzere iki tipe ayrılır. İlki, zenginler ve yöneticiler için özel okullar ve üniversiteler sistemidir. İlke olarak, dünyanın gelecek liderlerini, topluma etkisi olan "sosyal açıdan önemli kişi" diye adlandıran kişileri "yapılandırmayı" hedefler: “ulusal elit”. İkincisi, eşitlikçi sistem, tüm diğerlerini oluşturur; başarıyla yönetilebilir bir kitledir. Böylece, eğitim ayrımı, toplumda giderek derinleşen tabakalaşmaya yol açar.
Neden çocuklarımızı okula gitmeye mecbur bırakıyoruz, onları bunu yapmaya zorluyoruz? Çünkü çocuklar henüz yaşadıkları dünyayı ve bu dünyanın nasıl çalıştığını anlamıyorlar. Böylece çocuklarımızı, toplumda var olmaya, bireysel başarı elde etmeye ve iyi bilgili, eğitimli, akıllı olmaya yarayan bilgilerle dolduruyoruz. Kısacası, eğitim, “para nasıl kazanılır” içindir.
Bilimsel ve teknik ilerlemenin olduğu XVIII. Yüzyıl, ekonomik gelişme modelini oluşturmuştur. Kâr etmek, yaşamın temel amacı olmuştur. Bu virüs okullara ve üniversitelere de bulaşmıştır. Üniversite, bir zamanlar toplumda önemli bir sosyal rol oynarken, günümüzde asıl amacı kâr etmek olan bir iş kurumu haline gelmiştir. Bugün yönümüzü şaşırmış durumdayız. Yaşam tarzımız değişti. Bilgi, asıl bağlayıcı unsur oldu. Ancak kurumlar aynı kalmıştır. Ayrıca, zamana uymamaktan ötürü, en kötü şeylerin ürediği yerler haline gelmiştir: uyuşturucu, dayak, aşağılama ve boş bir eğlence. Bu nedenle, birçok enstitü ve üniversite mezunu, daha düşük koşullara sahip kişilerdir.
Hayatımıza ve dünyaya dair bilgiler hakkında daha iyi ve daha yüksek bir seviyede konuşabilmek için, ilerleme ve gerilemeyi, yaşamın ak ve kara yanlarını, evrim sürecinin yönünü ve amacını açıklayan bilgilere sahip olmamız gerekmektedir. Temel dünya bilgisini öğrenmeye ihtiyacımız vardır; doğa bilimine ek olarak da kendi doğamızı ve özümüzü. Ayrca, bizim de içinde var olduğumuz sistemin nasıl çalıştığını öğrenmemiz gerekiyor: onun tüm programını ve iletişimini görmek, aramızda ne tür ilişkiler olduğunu bilmek, neyi değiştirme gücüne sahip olduğumuzu ya da olmadığımızı anlamak. Böyle bir oluşum, bütünlük demektir, çünkü bizi birbirimize bir bütün olarak bağlar. Ancak, egomuz bu tür bir bağlantıya karşıdır. Bu yüzden, benim ilgi alanımda olmayan, ilgiyi önemsiz ve gereksiz kılan, dar bir özel eğitim gelişiyor. Özel eğitimin "değirmen taşları" her birimizi ezerek, bizi doğanın genel yasalarının nasıl çalıştığını öğrenmekten uzaklaştırırken benmerkezci yapıyor.

Biz yalnızca bizim yaşadığımız dünyayı hangi gerçeklerin döndürdüğünü anlamak üzere değişebiliyoruz. Bu nedenle eğitim, başarı ve kişisel kazanca odaklı olmamalıdır, temel dünya bilgisini, doğa yasalarını ve özelliklerini, doğanın paradigmasını, gelişimini ve amacını vermelidir. Böyle bir eğitim, insanı doğa ile uyum içinde olan ve iyi bir hayat için bildiklerini diğerleriyle paylaşan bir kişi yapar. O zaman eğitim, seçkinciden popüler hale gelir.
Hepimiz küresel krizin varlığını ortak olarak hissediyoruz.Sanki doğa, kasten hayatımızı zorlaştırıyor ve bizi onun "istediği" noktaya götürmeye çalışıyor; "Ne yapmak lazım?" sorusunu sorma noktasına. Ve bu soru, Kant seviyesindendir. Ancak, günlük tüketim gürültüsünde, biz kendi kendimize bu soruyu sormuyoruz, bu soru ortaya çıkmıyor. Bir kişi iyi bir durumdayken bu soru nasıl gelsin? Bu nedenle kriz dalga dalga geliyor. Birisi birkaç insanı düşündürür, başkası binlercesini, bir üçüncüsü milyonlarcasını. Yakında milyarlarca insan alarma geçecektir.
Biz inatla, bizim eğitim sistemini kalıcı olarak, daha fazla elde etme yolları üzerinden kurmaya çalışıyoruz. Biz buna  alışığız. Bu nedenle küresel eğitim sistemi, eskimiş olan sistemin tamircilerini hazırlamak için devam ediyor ve onun bir parçasını düzeltirken diğerini ayırıyor. Bilim adamları ve sosyologlar, tüketimi “gerektiği kadar” seviyesine azaltma ihtiyacını görüyorlar, ama kişi kendi “gerekir” arzusu ile ne yapmalı? Nasıl kendine "yeter artık" demeli? İmkânı yok. Yalnızca, yaşamın anlamını, amacını, yaşamın hangi yasalar tarafından yönetildiğini anlama arzusu kişinin gündemine geldiğinde, her şey değişebilir. Bu nedenle, bu gelişme seviyesi üzerinde kurulmuş eğitim, yeni bir insan toplumu yaratma yeteneğine sahiptir, yaptığı eylemleri ve davranışları doğanın yasaları ile uzlaştırmaya hazırdır.

19.12.2011
Vlad Rutus

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder