Yeni gelişim
düzeylerine geçişte hep küçük krizler etkin olmuştur. Günümüzde ise eğitim,
sosyal, finansal ve diğer sistemler gittikçe bozulmaya başladı. Evliliklerin
büyük bir kısmı boşanmayla sonuçlanıyor. Yavaşça fakat düzenli bir şekilde
yayılan yasa dışı uyuşturucu madde kullanımı, alkolizme baskın çıktı. Bir anda
tüm dünyada terörizm belirgin bir hale
geldi.
İnsanlık tedirginlik
içinde, çünkü bencil kurallara göre inşa edilmiş ve herkesin sadece kendisi ile
meşgul olduğu bir durum hakim: ”Bu senin, bu benim ve sakın bu sınırı geçme.”
Herkes kendi özgürlüğünü ve kişisel özel alanını savunuyor. Doğa ise aramızdaki
sınırları yok etmek, duvarları yıkmak ve bizim uzak kalmak istediğimiz, hazır
olmadığımız, toplu ve ortak yaşam biçimine doğru bizi yöneltmek üzere hareket ediyor.
Egoların derecesi
çok küçük iken, insanlar her şeye açıklardı. O dönemlerde, tek bir aile
şeklinde, bir köyde yaşayıp yaşamamak pek fark etmezdi. İnsanlar kapılarını
kilitlemek zorunda değillerdi ve birbirlerine karşı daha samimi, daha
naziktiler. Kocaman bir aile (ebeveynler, çocuklar ve torunlar) bir odayı
paylaşabiliyor ve birbirlerinden çekinmiyorlardı.
Günümüzde ise durum
farklı. Büyük bir bencillik nedeniyle birbirimizden ayrıyız. Herkes kendine ait
ayrı bir oda istiyor, ya bilgisayarın arkasına saklanmaya ya da cep telefonuyla
meşgul olmaya gayret ederek diğerleri ile olan bağlantılarını mümkün olduğu
kadar aza indirgiyor. İnsanlar artık aile olmak üzere birleşmiyorlar, daha çok
cinsellik için beraber olup kısa sürede birbirlerinden uzaklaşıyorlar.
Fakat görünen o ki doğa,
bizim birbirimizden kopmamızı önlemek için, bu ayrılıkları ortadan kaldırmaya çalışıyor.
Şu an yaşadığımız kriz, bugüne kadar yaşamış olduğumuz krizlerin en büyüğü.
Bunu geciktirmek için ise elimizden gelen her şeyi yapmaktayız.
Şu sıralarda ailelerin
birbirleriyle bağları kopmuş durumda. Ailelerin çoğu, aile sayılmaz ve hiçbir
şekilde kendilerini yeniden düzenlemek ve canlandırmak arzusunda da değiller.
Evlenmek istemeyen kişi sayısı her geçen gün artıyor. Bugün aile bireylerinin birbirlerine
karşı sevgi ve saygı ile, iyi bir şekilde davrandığı aile yapısı, neredeyse bir
eski zaman modeli durumuna düştü.
Diğer bir temel
sorun, uyuşturucu sorunudur. Bu çok ciddi sorunla yeterince mücadele etmiyoruz,
etkisini artırmasına izin veriyoruz, çünkü içinde yaşadığımız toplum ve bu
yaşam, insanları sorunlardan kaçış yolları aramaya itiyor.
Gençliği nasıl
yetiştireceğimiz ise bir başka sorun. İnsanlar çocuklarını nasıl
yetiştireceklerini, onlara nasıl bakacaklarını bilemiyorlar. Ebeveynlerin büyük
çoğunluğu, çocuklarıyla yeterince ilgilenemiyor. Çocuklar artık aileleri ile
birlikte büyüyemiyor. Eskisi gibi bir aile bağının olmadığı, nesiller arası
mesafenin gittikçe arttığı bir dönemde yaşıyoruz. Gelecek nesli kaybetmek
üzereyiz, fakat kimse onlar için pek endişe duymuyor. Çocuklarımızın yetiştirilme
tarzının iyi veya kötü olması durumuna karşı duyarsız kalıyoruz. Çoğumuz
durumun farkında değil, problemin özünü bile kavrayamıyor.
Daha önce yaşanmış
krizler, henüz bizleri yaşama dair tüm alanlarda iflas etmiş bir zihniyet
içinde olduğumuzun farkındalığına ulaştırmadı. Gelişim süreci daima küçük ve
zayıf olandan büyük ve güçlü olana doğru etkili olur. Bu çocuklarımızı
cezalandırmamıza benzer, yani önce onları ikna etmeye çalışırız, sonra büyük
bir kargaşa ortaya çıktığında da onları tehdit ederiz. Bu noktada, hepimiz
gayet ciddi bir süreçten geçmekteyiz, bir ölüm kalım meselesi kadar muhim bir
durum içindeyiz.
Doğa ile aramızda
çok büyük bir çelişkinin olduğu bir süreçten geçiyoruz. Doğada var olan bütünsellik,
bizim doğaya ve onun tüm sistemlerine karşıt şekilde davrandığımızı fark
etmemizi sağlar. Yani, birbirimizle ve doğayla bağ içerisinde olmamız
gerekirken, birlik içinde olmamak için elimizden gelen her şeyi yapmaktayız.
Beraber bağ içinde
olmamız gerektiğini ve bunun iyi bir şey olduğunu anlıyoruz, fakat bu duruma
nasıl erişebileceğimizi bilemiyoruz. Dünyadaki herkes, eğer insanlar eğitim,
teknik ve kültürel sebepler nedeniyle birleşirlerse, tüm bu durumun daha da
kolaylaşacağını idrak ediyor. Fakat nasıl egolarımıza karşı zıt davranabiliriz?
Bizler bunu yapma yeteneğine pek sahip değiliz.
Burada yatan
problem şudur: Eğer insanlık olarak, birlik nosyonunu benimsemez ve birleşmezsek,
hepimiz aç kalacağız. Çok basit! Beslenme, barınma, ısınma, güvenlik, sağlık
gibi hayatta kalabilmemiz için gereken temel ihtiyaçlarımızı karşılayacak
durumda olamayacağız. Doğa bizi o kadar sıkıştırıyor ki eğer doğanın
koşullarını karşılayamazsak, beş temel ihtiyacımızı tedarik etmemiz mümkün
olamayacak. Çevre bilimi gibi bir kavram, güvenlik koşulumuzun bir parçasıdır.
Yiyecek temin etmek ve ekolojik bir çevre sağlamak ve korumak konusunda, dünya genelinde başarısız durumdayız; bu iki koşul birbirine
bağımlıdır ve biri diğerini etkiler.
Endişe, korku ve
kargaşa, insanoğlunu muhtemelen şiddetli önlemler almaya zorlayacaktır. Eğer
doğaya karşı tutumumuzu değiştirmezsek, doğaya karşı olan bu direniş ve karşı
koyuş, tüm insanlığı ıstıraba, savaşlara, yıkıma ve yok olmaya doğru
götürecektir. Hayatta kalabilme şansımızı tekrar, ciddi olarak değerlendirirsek,
bunu sağlamak için birleşmemiz gerektiğini anlayacağız. Ancak bu anlayış ile
“insan” seviyesine ulaşabiliriz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder