Birçok işsiz insanın olacağı bir döneme
yaklaşıyoruz. Halen dünyada iki yüz milyon işsiz bulunmakta ve önümüzdeki
dönemde bu sayının daha da yüksek boyutlara
ulaşacağı aşikâr. İşsizlik, hem insanlar için hem de bütün toplum ve hükümetler
için büyük bir sorun. İşsizlik yüzünden ortaya çıkan sorunlar yelpazesi ise
depresyondan, olası kanlı devrimlere ve savaşlara kadar açılabilir.
İşsiz olan insanlar yeniden eğitilebilir mi? Ve bu
nasıl bir eğitim olabilir? Onlara, aile ve arkadaş çevresindeki, toplum ve dünya
içindeki kişisel yerlerini daha iyi anlama ve hissetme fırsatını verecek,
integral bir eğitim olabilir. Böylece onlara, etraflarında olan değişimleri
tanımlamaları için yardımcı olabilir, hayatlarını anlamalarını ve yeniden
kurmalarını öğretebiliriz.
Bu eğitim onlara şu düşünceleri verebilir: “Şu an
bu işsizlik durumunu kötü etkenlerin neden olduğu trajik bir olay olarak
görüyorum, ama beni zorlayan bu koşullar yeni bir durumun doğumuna işaret
olabilir. Yeni bir dünyanın eşiğinde olabilirim. Bunun için, özel olarak bana ve
genel olarak tüm dünyaya ne olduğunu anlamam ve neden bunun böyle olduğunu
kavramam gerekiyor.”
Ve şu soruları sordurabilir: “İçinden
geçtiğim bu durum, yaptığım bazı talihsiz hataların sonucu mu? Yoksa benim önleyemeyeceğim
normal bir süreç mi işliyor? Bazı kaçınılmaz doğa kanunları yüzünden mi bu
zorluklardan geçmem gerekiyor? Zaman içinde insanları büyük sonuçlara götürecek
genel bir gelişim durumu yüzünden mi bunlar meydana geldi?”
Durumumuza, “kriz” diyoruz, fakat aslında bu,
genel, global, integral zorluğun bir parçası ve
ekonomide, eğitimde, kültürde, bilimde, finans sektöründe ve insan hayatının
tüm maddesel katmanlarında yer almaktadır. Aslında, “kriz” kelimesinin negatif
bir çağrışımı yoktur. Doğuma benzeyen yeni bir evreye işaret etmektedir.
Yaşam tecrübemize dayanarak biliyoruz ki bir evreden başka bir evreye geçmek zordur çünkü iş değiştirsek de veya yaşamın herhangi bir başka alanına geçsek de, konfor alanımızdan ayrılmamız gerekir. Bu süreçte alışkanlıklarımız bize ayak bağı olur. Düzgün bir şekilde çalışarak faaliyette bulunan bir sistemde kalmak, bizim çok fazla çaba göstermemizi gerektirmez; bu bizi mutlu eder çünkü doğal olarak değişime direnç gösteririz.
Yaşam tecrübemize dayanarak biliyoruz ki bir evreden başka bir evreye geçmek zordur çünkü iş değiştirsek de veya yaşamın herhangi bir başka alanına geçsek de, konfor alanımızdan ayrılmamız gerekir. Bu süreçte alışkanlıklarımız bize ayak bağı olur. Düzgün bir şekilde çalışarak faaliyette bulunan bir sistemde kalmak, bizim çok fazla çaba göstermemizi gerektirmez; bu bizi mutlu eder çünkü doğal olarak değişime direnç gösteririz.
Egomuz bizi güvenilir ve dengeli bir düzen aramamız
için iter. Yeni olan bir şeye geçiş yapmak her zaman sıkıcıdır. Ancak, bunun
çok daha memnunluk verici bir gelecek vaat ettiğinden kesinlikle emin olduğumuz
ve buna kolayca ulaşılabidiğimiz sürece durum değişir. Fakat eğer zor ve
tehlikeli bir geçiş ise ve gelecek belirsiz ve tahmin edilemez ise, o zaman bu
trajik bir durumdur.
Dolayısıyla, durumumuzun gerçekten kötü ve trajik
olup olmadığını ve büyük sorunların, doğal afetlerin, sosyal ayaklanmaların, yani
tam bir kaosun eşiğinde olup olmadığımızı görmeliyiz. Yoksa bu sadece yeni bir
düzen mi? Ve şu an bize olan her şey, bizim henüz göremediğimiz bu düzenin
doğum süreci mi? Etrafımızdaki her şeye, insanlığın büyük çabalar sarf ettiği
ve yeni bir formun doğumunda olduğu gibi zorlandığı şeyler olarak bakabilir
miyiz? Doğum sürecindeki bir çocuk gibi, biz de zor bir koşuldan geçmekteyiz.
Doğumdan önce, çocuk annesinin rahminde, güvenli ve
korunaklı yerde, huzurla büyür. Sonra doğum, çok “sıkıcı” bir süreçle
tetiklenir. Anne çok büyük bir gerginlik hisseder ve sancılar yaşar. Çocuk da
aşırı bir baskı hisseder. Daha fazla birlikte olmaya tahammül edemeyecek gibi
olunca, birbirlerini itmeye başlarlar. Çocuk, annesinin rahminden çıkması
gerektiğini hisseder. Eğer bu durumu duygularımıza aktarırsak, bu çocuğun daha
fazla annesinin bedeninde kalmaya tahammülü yok demektir; ne de anne onu artık içinde
tutabilir. Böylesi bir karşılıklı itmenin sonucu olarak, doğum süreci başlar ve
çocuk, onu sevgiyle karşılayan, aydınlık bir dünyaya doğar. Böylece, yeni bir
hayat edinir ve varoluşunun yeni bir evresine ulaşır.
Birkaç kilo gelen bir et parçası olmak yerine,
başka birinin bedeni içinde yaşayan bir yaratık olmayı durdurur ve bir insana
dönüşür! Henüz çok küçük olması ve ne olduğunu anlamaması önemli değildir;
önemli olan onun yeni bir hayata doğmasıdır. Bu, şu anda bizlere olan duruma
çok benzer. Şimdiki durumumuz, yeni bir dünyanın doğum sancılarına
benzemektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder