Tarih boyunca,
insanlık hiç bugünkü kadar yoğun bir küreselleşme dönemi içinde yaşamamıştı. Hiçbir
zaman bir ülkenin ekonomisi diğer ülkelerin ekonomilerine bu kadar bağımlı
olmamıştı. Hiçbir zaman bir ülkenin insanlarının kaderi diğer ülkelerdeki insanların
kaderine bu kadar bağımlı hale gelmemişti. Gerçekten de şu an dünyada mevcut
olan kriz durumu, herkesi, her yerde etkilemekte.
Toplumda, insanlar
arasındaki ilişkileri tanımlayan kurallar, son dönemde dramatik şekilde
değişti. Dolayısıyla, insanlar arasındaki ilişkileri yansıtan ekonominin de
değişerek, bu duruma uygun şekilde devam etmesi gerekiyor.
Ancak, bu değişim,
kısıtlama ve yasaklama araçlarıyla sağlanamaz, çünkü hepimiz biliyoruz ki
insanların eğlenme ve keyif alma arzuları yıllar geçtikçe artmaktadır.
Dolayısıyla, bunu gerçekten istesek bile, zamanı geri döndüremeyiz. Şimdiye
kadar, bir yandan gelişirken, bir yandan da “sistemi yenmek” için sürekli yeni
yollar icat ettik. Ancak, böylesi yollar icat etmek de artık işimize yaramayacak.
Bu yüzden, ekonomiye ve iş dünyasına olan yaklaşımımızı kökten, ciddi şekilde
değiştirmeliyiz.
Çözüm, aslında krizin başladığı noktadan başlamaktır:
insan ilişkilerindeki güven kaybı. Görünen o ki artık hiç kimse birbirine
güvenmiyor: İnsanlar bankalara güvenmiyor, bankalar kredi değerlendirme
kuruluşlarına güvenmiyor, bu kuruluşlar şirket hissedarlarına güvenmiyor,
hissedarlar finans danışmanlarına güvenmiyor, danışmanlar ticaret adamlarına
güvenmiyor, ticaret adamları hükümete güvenmiyor, hükümet ise hiç kimseye
güvenmiyor. Diğer yandan, bu güvensizliğe rağmen, birbirimize bağımlı
olduğumuzu da anlıyoruz. Biz bu durumu daha fazla fark ettikçe, birbirimize artık
daha fazla zarar vermek istemeyeceğiz. Aslında birçok insan bunu fark etmiş
durumda. Ancak şimdi bu farkındalığı harekete geçirmek gerekiyor. Bunun için
birkaç öneriye göz atmakta fayda var:
1.
Güveni tazelemek
Ülkeler, hastalıklı ekonomilere yardım sunmanın yanı
sıra, vatandaşlarına artık yeni bir dünya içinde yaşadığımızı açıklayabilir.
Böylece, kurtarma planındaki ilk adım, insanların birbirlerine ne kadar bağlı
olduklarını anlatmak ve bunu hissetmelerini sağlamaktır. İnsanlar, kendi
iyiliklerinin diğer insanlarla olan ilişkilerine bağlı olduğunu fark ettiği
zaman, onlar politika üreticilerinin aradığı doğal düzenleyiciler haline
geleceklerdir.
Aslında, işbirliği
yapmanın değerlerini tanıtan ve destekleyen, yeterince güçlü bir kamuoyu
oluşursa, bu durum benmerkezciliğin kurallarına göre, eski şekilde yaşamaya
devam etmek isteyen insanları da etkileyecektir. Örneğin, AIG milyarlarca dolar
kurtarma parası aldığında, yöneticilerine büyük miktarlarda ikramiye ödemesi
yaptı, fakat yöneticilerin çoğunluğu bu ödemeyi geri iade etti. Çünkü oluşan
kamuoyu tepkisine ve eleştirisine dayanamadılar. Bu yüzden, bencilce
yaklaşımımızın zarar verici doğasını fark etmemiz, kendi benmerkezci
yaklaşımlarımızı doğal olarak sınırlamayı istememizi sağlayacaktır. Böylece, hep
birlikte krizden bağımsız bir dönemin başlamasını harekete geçirebiliriz.
2.
Tüketimi yeniden düşünmek
Tüketimcilik, gerçekten
ihtiyacımız olmayan şeyleri, sadece sosyal statü kazanmak için istememize neden
olur. Eğer bize yeni dünyanın niteliklerini açıklayan bilgiler aktarılırsa,
toplumda hangi değerlerin önem kazanması gerektiğini anlayabiliriz, böylece
daha dengeli bir yaşam tarzı oluşturabiliriz. Sonuçta, mağaza raflarında duran
ürünler, bizim gerçekten ihtiyaç duyduğumuz ürünler olur. Bizim gereksiz yere alışveriş
yapmamıza neden olan ürün reklamlarını kınarız. Önceliklerimiz için gerekli bu
değişimi uygularsak, kaynaklarımız ve zamanımız büyük ölçüde rahatlayacaktır. Ayrıca
bu durum, aile ve dostlar gibi şu an hayatımızda ihmal ettiğimiz alanlara yatırım
yapmamıza olanak verecektir. Dolayısıyla, yaşamlarımızın genel kalitesi ciddi
şekilde iyileşecektir.
3. Sosyal
kapitalizm
Harvard İşletme
Bülteni, 0cak-Şubat 2011 sayısında, Prof. Michael Porter ve Prof. Mark Kramer, devrimsel
sayılabilecek yepyeni bir kavram yayınladılar.
Geleneksel
kapitalizm tarihe karıştı, diye yazdılar. Şimdi “yeni bir kapitalizm kavramı”
için zaman geldi. Öyle bir kavram ki, “sosyal sorumluluk meselesini,
şirketlerin kafa yapısındaki merkez dışı konumdan merkeze doğru” hareket
ettirecek. Şirketler hâlâ kâr elde etmek ve ekonomik değer yaratmak için çaba sarf
edecekler, ancak bu kâr, hissedarlar ve şirket sahipleri için olmayacak, daha
ziyade toplumun iyiliği için olacak. “Şirketler, toplumun ihtiyaçlarına ve
zorluklarına cevap vererek, firma başarısını sosyal gelişime bağlamalılar.”
Yoksa, şirketler şu an yakalandıkları kısır döngüden asla kurtulamayacaklar ve
zaman içinde durumları daha da kötüleşecek.
Porter ve Kramer’in
sözlerinde gerçek payı çok fazla. Bugün, bir firma piyasaya yeni bir ürün
çıkardığında, “piyasa payını genişletmek” istiyor, yani diğer bir deyişle,
piyasadaki diğer firmaların müşterilerini “çalmak” istiyor. Ancak, finansal
krizi başlatan yaklaşım, tam da buydu işte! Başkalarının zararına olacak
şekilde kâr sağlamak yerine, firmalar artık tüm topluma en büyük faydayı
yaratma konusunda yarışmalılar. Firma sahibi, bir sözleşme imzalarken
düşünmeli: “Şu an yaptığım anlaşmadan herkes kazanıyor mu, herkes fayda
sağlıyor mu?” Eğer sözleşme gerçekten herkesin yararına ise, o zaman herkes,
firma sahibi de dahil olmak üzere, bu durumdan kazanacaktır. Sonuçta,
unutmamalıyız ki bugünün dünyasında, hepimiz birbirimize bağlıyız ve her
bireysel eylem hepimiz üzerinde etki yapmaktadır.
4.
Yeni tür firmalar ve işletme
İşletmeyi ve finansal başarıyı yeniden tanımlama
zamanı geldi. Başarılı bir firma, müşterilerine ürünlerini satan, çalışanlarına
(sigorta ve izinler dahil olmak üzere) makul maaşlar ödeyen ve dengeli bir
işletim üzerine kurulu olan firmadır. Dengeli işletim ise, ticaretten sağlanan
kâr tüm yatırımları ve harcamaları karşılar ama bunun ötesine geçmez demektir.
Bu şekilde, bu tür firmaların sahipleri, ürünlerinin
daha fazla insan tarafından alınabilir olması için ürün fiyatlarını
düşürebilir. Eğer hâlâ belli bir kâr kalıyorsa, o da dünyadaki tüm insanların
temel, standart, iyi bir yaşama sahip olmasını sağlayan bir yardım kurumuna
yardım olarak verilebilir. Burada bahsedilen, azla yetinmek gibi bir durum
değildir. Tam tersine, eğer tüm aktörler, finansal kafa yapılarını
değiştirirlerse, yani sonuçlarına hiç bakmadan sadece kendilerine maksimum kâr
sağlamak yerine, saygıdeger şekilde yaşamak için gerektiği kadar kazanmaya
öncelik verirlerse, dünyanın kullanabileceğimizden daha fazla kaynağı bize
sunacağını keşfedebiliriz ve hep birlikte bolluk içinde yaşayabiliriz.
Tabii akla hemen şu soru geliyor? Ortada hiçbir finansal uyarıcı olmadığı
zaman, firma sahipleri ve onların çalışanları nasıl motive olacaklar? Cevap
basit: Uyarıcı, yeni sosyal standarttan kaynaklanacak – insanlar ve firmalar
topluma sağladıkları katkı oranında takdir edilecekler. Bu durumda, amacımız
topluma fayda sağlamak olunca, birbirimizle yarışmak için duyduğumuz doğal
içgüdü, daha adil ve eşit bir dünya yaratmamızı sağlayacak.
Şu soruları cevaplamaya çalışırsak, durum biraz daha
netleşebilir: Şirket sahipleri, banka hesaplarına eklenen sıfırlara sahip
olmakla ne kazanıyorlar? Sahip oldukları milyarların hepsini gerçekten kullanıyorlar
mı? Gerçekten o eklenen” sıfırlarla” mutlu oluyorlar mı? Bu sıfırlardan
aldıkları tatmin duygusunun tamamen bir şartlanma olduğunun farkındalar mı? Güç
sahibi olmaya ve de özellikle zenginlikten gelen saygınlığa bağımlı olmaya
dayalı bir şartlanma…
Eğer şirket sahipleri, aşırı zenginlikten dolayı
duydukları tatmini, toplumun yararına yaptıkları eylemlerden alsalardı? Eğer
toplum, topluma katkısı ve faydası olan kişilere saygı duyup, insanları
sömürenleri kınasa, güçlü kişiler doğal olarak güçlerini topluma katkıda
bulunmak için kullanacaktır çünkü sonuçta hepimiz sosyal varlıklarız ve
hepimiz, firma sahipleri de dahil olmak üzere, toplumdan etkilenmekteyiz. Bu
öneri şu an için ütopik görünebilir, ancak eğer çevremiz sosyal içerikli
değerleri takdir etmeye başlarsa, bu öneri kısa bir süre içinde
gerçekleşebilir.
Kapitalizm, kapitalizm olarak kalacaktır. Fakat artık
birbirimizi ezmek yerine, topluma en fazla katkıyı sağlamak ve en uygun fiyata,
en iyi ve kaliteli ürünü üretmek üzere yarışacağız. Şimdi,
bencil olmayan kapitalizmin zamanı…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder