18 Temmuz 2012 Çarşamba

Çocukların doğal eğilimi almaktır


Çocukların doğal eğilimi almaktır. Verme niteliği ise genelde çocuğun arzusuna ters düşer. Dolayısıyla, çocuğa, onun ruhuna ve doğal haline ters düşen bir şeyi yapmasını söylemekle pek bir şeyi değiştiremeyiz. Bunun yerine, çocuğa öyle bir oyun vermeliyiz ki çocuk başkalarına olumlu şekilde davranmanın daha iyi olduğunu anlamak zorunda kalsın. Çocuk, böyle bir oyundaki örnek davranışlar aracılığıyla, başkalarına olumlu şekilde davranmanın olumlu sonuçlar yarattığını ve bunun daha tatmin edici olduğunu anlar. Ancak, toplumun da bunu teşvik etmesi ve çocuğa böyle davrandığı için saygı göstermesi gerekir.
Verme konusuna olumlu yaklaşımımız tutarlı olmalıdır. Çocuk, verme niteliği taşıyan  hareketler yaptıktan sonra, eğer o an için ona iyi davranıp ertesi gün farklı bir  tavır  içinde olursak, bu tutarsız davranışımızla çocuğu olumsuz etkileriz.
Çocuk, verme eyleminin, hayatın gerçeği ve doğanın temel davranış biçimi olduğunu öğrenmelidir. Ancak o zaman, çocuğun doğasında bir değişim gerçekleşebilir.
                                                                                        

Çocuklar hayata taptaze gözlerle bakarlar


Çocuklar hayata taptaze gözlerle bakarlar. Kişisel gelişimleri açısından onların bakışlarındaki bu tazeliği korumak, devam ettirmek için bize epey görev düşmektedir. Çocuklara üstesinden gelebilecekleri işleri vermeliyiz. Önemli olan bu işi gerçekleştirmek için gösterdikleri çabadır, bu çabaları sayesinde büyürler, gelişirler. Dolayısıyla, bu konuda onlara baskı yapmak ve ısrarcı davranmak, onlara yarar değil zarar verir.
Doğru eğitim şekli, çocuğa ne yapacağını söylememektir. Eğer çocuk sorarsa, sadece nasıl yapılması gerektiği konusunda ona yardımcı olabiliriz; nasıl yapacağına dair doğru ve gerekli soruları sormasını sağlayabiliriz.
Peki, çocuk sormadan önce siz ne yapabilirsiniz? Çocuğu, onun için doğru olan şeyi yapmayı istemesi için harekete geçirebilirsiniz. İstek çocuktan gelmelidir. Bu, kulağa karışık gelebilir, fakat eğitmek için doğru yol budur. Çünkü yaşamda her şey sadece insanın isteği ile harekete geçer, ilerler ve devam eder. Bizim yapmamız gereken şey, çocukta sadece doğru isteği harekete geçirmektir.

Çoçuğa, “onun yoluyla öğretmek”


Biz büyükler, sahip olduğumuz bilgileri, genelde çocuğun kendi yapısını, karakterini göz önüne almadan, çocuğa öğretmeye çalışırız. Ancak, çocuğa kendi bildiğimiz yolla değil de, “onun yoluyla” öğretmek, çocuğun gelişimi için daha olumlu bir yaklaşımdır.
“Onun yoluyla” demek, çocuğun nereye isterse oraya gitmesine izin vermek değildir, çocuğu onun yoluyla, yani çocuğun seviyesine, algılama yeteneğine ve karakterine göre doğru amaca yönlendirmek demektir.
Çoçuğa, “onun yoluyla öğretmek” demek, çocuğun niteliklerini korumak, bu nitelikleri değiştirmeye değil geliştirmeye çalışmak, çocuğun kendi niteliklerini keşfetmesi ve geliştirmesi için ona gerekli alanı ve imkânları sağlamak ve çocuklara kendi eşsizliklerini iyiye kullanmaları için yardımcı olacak bir yöntem sunmak demektir.
Çocuk, doğal olarak çevresindekileri ve tüm dünyayı kullanarak büyür. Ancak, başkalarını kullanma konumundan, “kendini kullanma” konumuna gelmesi gerekir, çünkü o zaman kendi eşsizliğini devam ettirirken, başkalarını sevebilen ve başkalarına verebilen bir kişi olur. Bunun olması için onlara gerekli araçları sağlamalıyız. Sağladığımız takdirde, çocuklar zaten gerisini kendileri yaparlar.
Hiçbir şey, kötü olmak üzere yaratılmamıştır. Tüm mesele, kötü olana nasıl yaklaştığımızdır.
Çocuğa, “Tam böyle yap” ya da “Tam şöyle yap” demek, ona bir şey öğretmez, sadece ona yapılan bir zorlama olur. Hiçbirimiz o çocuğun kalıtım yoluyla hangi içsel “yükü” taşıdığını bilemeyiz. Çocuk, bizim ona yapmasını söylediklerimizi değil, kendi doğasında taşıdığı içsel “yükü” gerçekleştirmelidir.
Her kişi, tüm insan dokusu içinde kendi eşsizliğini korumalıdır. Çünkü ancak böyle olduğu zaman, başkalarını tamamlayarak bütün doğayı oluşturan genel resmi oluşturabiliriz. Dünyadaki her insan gereklidir ve diğer herkes olmadan hiçbirimiz bütünlüğü edinemeyiz.
Dolayısıyla, aramızdaki farklılıklara hoşgörüsüzce değil, kibarlıkla ve saygıyla muamele etmeliyiz. Çünkü kişisel özelliklerimiz bize doğadan gelmiştir. Düzeltmemiz gereken şey özelliklerimiz değildir. Dikkat etmemiz gereken nokta, bu özellikleri yozlaştırmadan ve kendimizi bastırmadan, onları nasıl kullandığımızdır. Yani özelliklerimizi sadece kendimize çıkar sağlamak amacıyla mı kullanıyoruz, yoksa çevremize, topluma ve doğaya fayda sağlamak amacıyla mı kullanıyoruz? Çocuklara vermemiz gereken eğitimin amacı, çocuğun kendi özelliklerini keşfetmesini, tanımasını ve onları bu sorgulamayı yaparak kullanma becerisini kazanmasını sağlamaktır.
Dünyanın bugün ihtiyaç duyduğu eğitim türü budur.


Çocuklar oyunlardan öğrenmek isterler


“Oyun” hakkında hepimizin farklı düşünceleri vardır. Kimimiz hayatı bir oyun gibi algılayarak yaşar, kimimiz ise oyunu gereksiz bir eylem olarak görür. Ancak oyun, göründüğünden, algıladığımızdan daha ciddi bir şeydir, çünkü kişi oyun aracılığıyla gelişir. Oyun bir anlamda kişiyi, çocuğu oluşturur.
Çocuklar oyunlardan öğrenmek isterler. Onlar, anlamak için, parçalara ayırmak, kırmak ve yeniden yapmak için can atarlar. Yaşamın her anını, dünyayı tanımak için bir fırsat olarak görürler.
Oyunları “oyunlar” olarak adlandırmak bizim hatamızdır. Çocuklar sadece oynamak istemezler. Onlar, her şeyin arkasında ne bulunduğunu ve her şeyin nasıl birbirine bağlı olduğunu, ellerinden geldiğince anlamak isterler. Oyun onlar için bir keşif sürecidir.
Oyun, çocuklar bizi rahat bıraksınlar ve kendi başlarına oynasınlar diye, onları boş vakitlerinde meşgul etmek üzere tasarlanmış bir şey olmamalıdır. Sadece aklı karışık yetişkinler, vakit geçirmek için oyun oynarlar ve bundan tatmin olurlar. Çocukların ise sadece vakit geçirmek gibi bir arzuları yoktur. Onlar için oyun, dünyayı tanımanın yoludur. Oyunlar sayesinde zihinsel, ruhsal ve sosyal olarak gelişirler.
Her çocuğun oynadığı “çocukça” oyunlar, her birinin gelecekte ne tür bir insan olacağını belirler. Dolayısıyla, çocukların ne tür oyunlar oynadığı önemlidir. Onlar için öyle oyunlar oluşturmak gerekir ki bu oyunlar sayesinde çocuklar, diğer çocuklar olmadan başaramayacaklarını ve hiçbir şey elde edemeyeceklerini anlasınlar. Buna imkân veren oyunlar onlara şunu öğretecektir: Yalnız başına olmak, güçsüz olmak demektir, yalnız başına başarmak zordur, ancak birlikte başarı sağlanır.
Bu bir takım oyunu gibidir: büyük bir rekabet vardır. Fakat bu birbirini ezen bir rekabet değildir. Bilakis, çocuğun herkesin diğer herkese bağlı olduğunu anlamasını sağlar. Böylece, yavaş yavaş, çocuklar bu tür örneklerle, topluma ne kadar ihtiyaçları olduğunu öğrenebilirler. Toplumun iyiliğine karşılık verdikleri takdirde, iyi bir toplumdan ne kadar faydalanabileceklerini anlayabilirler.
Oyunun, bir örnek teşkil etmesi gerekir. Böylece çocuk, ileri bir düzeye ulaşıp ulaşmadığını görebilir. Diğer bir deyişle, geçmişte takdir ettiği bir şey, bir sonraki evrede çocuk için önemsiz hale gelir çünkü artık daha yüksek nitelikte bir şey onun amacı haline gelmiştir. 
Çocuklara olayların özüne dair bir anlayış kazandırmak istiyorsak, onların ilgisini çeken olayların seviyesine gitmeye çalışmalıyız. Peki, bunu nasıl yapabiliriz? Onlara yaşamı kendi oyunları aracılığıyla açıklayarak yapabiliriz.
Oyunları geliştirmek ustalık ister. Oyunda başarı özellikle herkesle birlikte olmalıdır, kendi başına değil. Oyunları geliştirmedeki ustalık da tam olarak bu noktada gerekir.
Birleşmek için, her takım bazı tavizler vermelidir. Yani oyunun en kritik anında, çocuk şöyle hissetmelidir: “Taviz vermeliyim, ama bunu yapmayı gerçekten istemiyorum. Fakat öte yandan, eğer bir parça vazgeçersem, diğerleriyle birlikte başaracağım!”
Çocuklar, oyunlar aracılığıyla birlikte başarıya ulaşmanın sevincini yaşadığı ve bu sevincin güzelliğini hissettiği zaman, yaşamlarının tüm alanlarında birlikte olmaya, birlikte paylaşmaya ve birlikte başarmaya öncelik verecektir.

16 Temmuz 2012 Pazartesi

çocuğunuz sizin sözlerinizi değil, davranışınızı benimseyecektir


Çocuklara binlerce defa aynı şeyi söyleyebilir, aynı öğütte bulunabilirsiniz, fakat araştırmalar gösteriyor ki çocuklar söyleneni dinlemiyorlar, duymuyorlar.
Onlar, sözlerden ziyade görüntüleri, yaşamda gördükleri örnekleri anlıyorlar. Bizlerin ne yaptığına bakıp, bizim davranışlarımızdan öğreniyorlar.
Çocuklar kelimeleri değil, beden dilini anlarlar, beden dilinin yansıttığı duyguyu alırlar. Dolayısıyla, ne yaptığımızı incelemeliyiz. Önemli olan tek şey, hangi hareketleri, hangi hızda, hangi bakışla ve hangi tavırla yaptığımızdır.
Çocuklar, küçük balığın büyük balığı takip etmesi gibi, tamamen bire bir bizi taklit ederler. Çocuğa gösterdiğiniz bir davranış örneği, onunla hayatı boyunca kalacaktır ve o, bu örneğe göre nasıl davranılacağını bilecektir.
Yani, eğer çocuğunuza, “Başkalarına iyi davran” diye öğüt veriyorsanız, ancak onun önünde, sırada bekleyen insanlar varken, sıraya girmeden öne geçmeye çalışıyorsanız, çocuğunuz sizin sözlerinizi değil, davranışınızı benimseyecektir. Benzer bir durumda, sizin yaptığınızı yapacaktır.
Bizim davranışlarımızın yanı sıra çevreden gördüğü örnekler de çocukları etkiler. Çoğu zaman duyarsınız: “Terminatör (film kahramanı) olmak istiyorum.” “Eşkiya olacağım!” Eğer çocukların gördükleri örnekler bunlar ise, olmak istedikleri şeyin bu olmasına şaşmamak gerek.
Dolayısıyla, doğru yaklaşım, onlara her zaman olumlu örnekler vermektir. Böylece bu örneklerde gördüklerini olmayı arzulayacaklardır.
Medyanın, televizyonun çocuklar üzerindeki etkisi çok büyüktür. Özellikle tüketim mantığı, şiddet, korku ve seks, televizyon dizileri ve reklamlar aracılığıyla medya tarafından sürekli çocuklarımıza sunulmaktadır. Medya için sadece izlenme oranları ve kâr önemlidir. Çocuklarımızın gelişimine, ruhsal sağlığına verdikleri zarar konusunda herhangi bir sorumluluk taşımamaktadır.
Dolayısıyla çocuklarımızın nasıl bir etkiye maruz kaldıkları konusunda duyarlı ve bilinçli omalıyız. Çocuklarımıza hayatın tüm alanlarında olumlu örnekler sağlamalıyız. Eğer örnek gerçek ve dürüst ise, çocuk düzenli olarak bu örnekten etkileniyorsa, o zaman bu örnek daima o çocukla kalacaktır.