Dünyayı ve kendimizi nasıl algılıyoruz? Genelde
dünyanın yanlış ve bozuk olduğunu, kendimizin ise doğru ve haklı olduğunu
varsayıyoruz. “Benim için iyi olan nedir” diye düşünüyoruz ve her şeye “onu
kendi yararıma nasıl kullanabilirim” diye yaklaşıyoruz. Doğal olarak sadece tek
bir şey için endişe duyuyoruz: “Kendimi nasıl daha iyi hissedebilirim?”
İçimizde devamlı aktif olan bir içsel program vardır: “ego”.
Bu program tüm düşüncelerimizi ve arzularımızı tek bir yöne yöneltir: “dünyayı
kendi çıkarım için kullanmak”.
Kişisel niteliklerim, yeteneklerim, içimde potansiyel olarak
taşıdığım tüm düşünceler ve arzular, benim altyapımı oluşturuyor, bir
bilgisayar gibi. Bu bilgisayarın işletimcisi ise egodur. Sanki içime bir “kişisel
tatmin” işletimcisi yüklenmiştir. Yaratılışın doğası olarak bu böyledir.
Aslında niteliklerim ne iyidir ne de kötüdür. Ancak beni
hareket ettiren ego programı, beni bu nitelikleri kendi çıkarım için kullanmaya
zorlar. Hatta niteliklerimi başkalarının pahasına olacak şekilde kullanabilirim, çünkü bu yaklaşım kendimi
çevremdekilerden daha güçlü hissetmemi sağlar. İşte, bu egomuzdur.
Bunun böyle olduğunu fark ettiğim noktada, bu
programın değişmesini talep edebilirim. Ancak niteliklerimi değiştirmem, onlar
aynı kalır. Değiştirdiğim şey, bu nitelikleri kullanma şeklimdir, yani diğer
insanlara olan yaklaşımımdır. Sadece kendi çıkarımı düşündüğüm yaklaşım, sonuçta
geri dönüp bana zarar vermektedir. Bu yaklaşımın aslında benim için de kötü
olduğunu anladığım zaman, diğer insanlar için de iyi olacak bir yaklaşımı
benimseyebilirim ve bu sonuçta bana da iyilik getirir.
Peki, bu nasıl gerçekleşir? Başkalarına iyi
davrandığımda kendimi neden iyi hissederim? Başkalarına zarar verdiğimde ise
neden kendimi kötü hissederim? Çünkü bu şekilde hissettiğimiz zaman, var oluş
gerçeğimize yakınlaşırız. Diğerleri ile aramızda bir fark olmadığını, aslında
bir ve aynı olduğumuzu hissetmeye başlarız. Böyle anlarda farkındalığımızı
artırırsak, birbirimize ne kadar yakın olduğumuzu anlarız; öyle ki kendimizi
diğer kişi ile bir bütün gibi hissederiz. Bu his sonucunda, bana ya da
başkalarına olanlar arasında bir ayırım yapmaya son
veririz.
İnsanlar böyle bir yaklaşımı benimsediği ve bunun
sonucunda diğerleriyle bir bütün olduğunu hissedebildiği zaman, ileride tüm
insanlık bir aile haline gelebilir. Şu an için, bu olası bir şey gibi
görünmemektedir. Ancak zaman içinde diğer insanlara olan yaklaşımımızı “sadece
kendi iyiliğim” içinden, “diğerlerinin
iyiliği” içine değiştirmeye başladığımızda, gelişim bu yönde olacaktır.
Nitekim, doğa bize yaşattığı tüm olaylarla, bizi bu değişimi yapmamız için
yönlendirmektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder