Dr. Michael Laitman ile Psikolog Anatoly Ulyanov’un
Konuşmaları
1. Konuşmadan alıntı, 11 Aralık 2011
Tüm İnsanlık İçin İntegral Eğitim Gerekir
Dünyanın durumu hızla değişiyor ve yetişkinleri eğitmek için
bir integral metodun oluşturulmasına gerek
olduğu ortaya çıkıyor. Gelişmiş ülkelerden çeşitli mesajlar alıyorum: işsizlik artmaktadır.
İnsanlar, işsizlik için sosyal yardım almalarına rağmen
şaşkınlık içindeler. Şimdilik, bu yardımlar hâlâ alınabilir, fakat bir sonraki adımda ne
olacağı bilinmemektedir. Nihayetinde, işsiz kalacak yüzlerce milyon insandan
bahsediyoruz, çünkü kriz, ‘’öncelikli
ihtiyaç’’ olmayan tüm üretimi yok edecektir.
Kimsenin ihtiyaç duymadığı şeyleri
üreten insanlar ne yapacaklar?
İnternet sayesinde, karşılıklı iletişim ve birbirimize karşılıklı
olan etkimiz sayesinde, protesto hareketlerinin nasıl büyüdüğünü görüyoruz.
Bütün insanlık, sıradan vatandaşlardan yönetimlere kadar, bu süreci kontrol
altına almakla ve onun anlık gelişimini önlemekle ilgileniyor, çünkü modern silahlar
ve olayların tahmin edilemeyen seyri, korkunç sonuçlara götürebilir.
Sivil hatta dünya şavaşları
gibi her türlü felaketi engellemek için, kitlelerin global, integral eğitimi
hakkında önceden düşünmeliyiz.
Sağlıklı
İnsanlar, Aile ve Toplum için Anahtar
Soru: Diyelim
ki yetişkinler için integral eğitim
kursları düzenledik. Bu kursu tamamladıktan sonra aldıkları sonuç ne olacak?
Cevap: Unutmamalıyız
ki doğa bize, şu andan itibaren, bizi tek bir amaca götüren sadece iki yol sunuyor. Doğanın nihai amacı, tüm
parçalarının tam birliğidir, genel doğanın parçası olan insanlık dahil olmak
üzere.
Bu duruma - ahenk, tam denge ve homeostaz durumuna - iki
yol ile ulaşabiliriz. Bunlardan biri, ıstırabın yoludur, arzularımıza ve iç
dürtülerimize rağmen bu ihtiyacın
farkına varırız. Bu yol çok zor, karmaşık ve zorlama bir yoldur.
Aslında, doğa bizi sürekli bu şekilde geliştirmiştir. Bu,
evrimin sürecidir – arkadan itiliriz ve böylece konforlu bir hayat ararız. Bundan çıkan sonuç şudur ki, arkadan itilerek
daha iyi bir yaşam ararız, birçok hata
yaparız, fakat sonunda gelişiriz. Geçmişte, insan, küçük toplumlar ve
genel olarak tüm insanlık böyle gelişti.
Ancak layıkıyla gelişmek için bir imkân vardır, kişi tüm
doğanın bütünselliğe yönelik hareket ettiğini önceden anlamıştır. Şimdi, bu
gelecekteki bütünselliğin ilk işaretleri görünür oldu ve bizi, toplumun,
doğanın ve evrenin bir parçası olarak bunun içinde var olmaya zorluyor.
Doğa, denge için çalışır, çünkü denge hem onun her parçasının (örneğin, vücudumuzun) hem bütün
sistemin sağlığı, güvenliği ve sürdürülebilirliği için anahtardır.
Gelecekteki bu durumu, tüm insanlığın ortak
hedefi olarak algılayalım ve en azından dünyanın farklı bölgelerinde, çeşitli
uluslararası organizasyonlar, düşünceler ve en önemlisi eğitim aracılığıyla ona
yaklaşmaya başlayalım. Eğitim zorla
olmamalı; insanlara sadece doğanın kanunlarını, insan
toplumunun gelişim kanunlarını - davranış, öğretim, aile
ilişkileri ve çocukların eğitimi - anlatmalıyız. İnsanlara, oldukça mütevazı bir maaşla, ödenekle veya bursla nasıl yaşanacağını
öğretiyoruz.
Tüm bunlar insanlara öğretilmeli. Nasıl
çocuk yetiştireceklerini ve nasıl birbirleriyle geçineceklerini
bilmiyorlar. İnsanlığın tamamen farklı bir şey öğrettiğini görüyoruz:
çocuğunu ve gelecek nesli, iyi yaşaması için eğitmiyor, yetiştirmiyor.
İnsanların nasıl mutlu olacağına dair düşünmüyoruz . Onları kapitalist rekabetin uçurumuna
itiyoruz. Bu rekabet içinde memnuniyetle “birbirlerini yemeye”
heveslidirler. Fakat bu yarışmada kazanan kimse yoktur ve
sonunda, onları sürekli stres ve sorunlara mahkum ediyoruz. Sonuç olarak, hiç
kimse mutluluğu bilmiyor.
Psikologların,
sosyologların, ebeveynlerin, öğretmenlerin ve sorunu
çoktan anlamış olan veya anlayabilen insanların, az çok doğru bir
sonuca varmaları gereklidir. Bilim adamlarının yardımıyla, toplum ve internet (bugün çok
önemli bir güç), tüm insanlığa bu
integral eğitimin sağlıklı toplum, insan ve aile için bir anahtar olduğunu gösterebilecektir. İntegral eğitim olmadan, hayatta kalamayacağız; büyük
kayıplarla ilerleyeceğiz. Elbette, aynı amaca ulaşacağız ama bu korkunç bir yol
olacaktır.
Beni
Konforlu Hapishanemde Rahatsız Etmeyin!
Soru:
“Bütünlük’’
kelimesi global açıdan
az çok net olabilir, ama bir birey veya bir aile için, “integral (bütünsel)
olmak” ne anlama gelir?
Cevap:
Bütünlük için klasik bir örnek olarak dişli çarklar arasındaki ilişki biçimi
gösterilebilir. Biz, birbirine geçmiş dişli çarklardan oluşan bir mekanizma
gibi birbirine bağlıyız. Onlardan birinin herhangi bir hareketi, diğer hepsinde
aynı yöne doğru benzer bir hareketi mecbur eder.
Ve bugüne kadar, bu ilişki henüz
tamamlanmış değildir: Şu an için, bir bağlanma kutusundayız gibidir,
birbirimizden belli bir mesafedeyiz ve yavaş yavaş birbirimize temas
ederiz. Yani, birbirimize göre biraz teğetsel hareket vardır ve bu ciddi bir
bağ oluşturmaya başlamıştır.
Önümüzdeki yıllarda öyle bir bağa ulaşacağız ki dişli
çarklar birbirleriyle tamamen uyumlu bir şekilde dönecekler. Yaşamın her
düzeyinde ağır bir baskı altında olduğunuzu düşünün ve düşünceleriniz, arzularınız,
eylemleriniz ve kararlarınız tamamen etrafınızdaki koşullara ve topluma bağlıdır. Kendinizi bir
hapishanedeymiş gibi, mutlak bir kölelikteymiş
gibi hissedeceksiniz.
Bu durum dayanılmaz bir haldir. İnsan bu halden kurtulmak
ister. Zihinsel, ruhsal ve duygusal her seviyede, sürekli, korkunç bir baskı
hissetmemek için, herhangi bir yere
kaçmak ister, hatta ölmek bile ister.
İnsanları, herkesle olan temaslarını güzel ve hoş olarak algılamaları için hazırlamamız
gerekir. Genel olarak bu durum bizim doğamıza
tamamen terstir, ama bu kaçınılmaz şekilde yaklaşıyor ve insanlığın bunun
içine nasıl gireceğini düşünmek beni
korkutuyor.
Biz yavaş yavaş bu duruma yaklaşıyoruz. Bu durumun her türlü devrimi, hükümet değişimini, bir yerde ailelerin
çöküşünü, başka bir yerde mali veya ekonomik sistemlerin çöküşünü, vb. nasıl kışkırtığını görüyorum. Bu, her ay ve her
yıl geçtikçe daha da artacak. Eğer
kişi bu durumda
kendini rahat hissetmesse, adeta dünya savaşında "patlayacak."
Hiçbir şey onun umurunda olmayacak; çevresindeki bu prangalardan kurtulmak zorunda kalacak! Bu
yüzden, bu dayanılmaz durum için, içsel psikolojik
dengelemeye ihtiyaç duyarız.
Modern insan hiç kimseyle ilişkide olmak
istemez: bilgisayarlarımızla birlikte
kendimizi dairelerimize kapatmış gibiyiz. Ayrıca işte de bilgisayarla baş başayız. İşten
sonra, bir süpermarkete uğrar, hazır yemek satın alır, onu mikrodalgada ısıtıp yer, sonra yeniden
bilgisayar başına gider ve sonra da uyuruz. Bazen, belki
sevgililerimizle veya birkaç arkadaşımızla görüşürüz, fakat hepsi budur.
Böyle
bir yaşamı, insanlar kendi içsel
taleplerine uygun olarak yaratmıştır. Ancak, kişi, istese de istemese de
başkalarının onun içsel dünyasına, kaçamadığı konforlu hapishanesine girmeye çalıştığını görürse, bir şeyler yapmaya daha fazla
mecbur kaldığını hissedecektir. Ve
ardından elbette çok ciddi patlamalar olabilir.
Böyle bir durumu düşünün. Psikologlar
böyle bir durumu çok iyi anlayabiliyorlar.
Yanan bir binanın yüzüncü katından aşağı atlamak gibidir. Bu kişiye dersiniz
ki, “ ama kesinlikle öleceksin.” Ve o şöyle cevaplar, “Evet, ama bu noktada,
benim için yangın, havadaki alevsiz bir saniyeden daha korkunç.’’ Sonrasında ne
olacağını düşünmez. Korkarım ki böyle
durumlar bize acımasızca yaklaşıyor.
Rahatsız
Edici Rahatsızlıkla Soru:Modern insan tamamen evinin
duvarları arasında kapalıdır. Evinde komik TV dizileri izler, kimliği belirsiz ve
dikkat çekmeyen bilgiler arama eğilimindedir. Bu ‘’global ilişkimiz’’ insanı nasıl
etkileyebilir, anlamış değilim doğrusu. Eğer kendimi daireme
kapattıysam, sözünü ettiğiniz tüm bu kaygılar bana nasıl dokunabilir?
Cevap:
Kötü koşullar aracılığıyla size dokunur. Eğer her şey eskisi gibi devam
etmiş olsaydı, endişelenmeyin, kötü bir şey olmayacaktı. Kendinizi bir tür koza içine kapatıyorsunuz ve onun
içinde var oluyorsunuz - bu sizin için
konforlu bir durumdur. Bunu değiştirmek istemezsiniz,
evlenmek, çocuk sahibi olmak istemezsiniz, arkadaşlarınızla yakın ilişkiler istemezsiniz çünkü genellikle bu bir zorunluluk olarak
algılanır. Ebeveynleriniz tamamen bir sıkıntı olmuştur: Onları aramak zorundasınız
ve onları ziyaret etme gerçeğinden bahsetmiyorum bile.
Eğer hayatta her şey bu şekilde devam ediyor olsaydı, dünyadaki en
iyi şey bu olurdu: Böylece, dünyaya geldim, ebeveynlerimden ayrıldım, bu kovan içinde kendime bir hücre
oluşturdum, onun içinde varım - işte bu
benim tüm hayatım. Fakat gerçek şu ki,
doğanın amacı, bizi onunla dengeye getirmektir,
yani bizi tek bir analog sistemin
unsurları gibi integral yapmak, tamamen birbiriyle
bağlantılı hale getirmektir.
Bu sistemin tüm parçaları birbirine bağlıdır. Eğer bir dalgalanma varsa,
sistemin belli bir kısmında bir rahatsızlık varsa, bu tüm sisteme aktarılır,
aynı zamanda tüm sistem de rahatsız hale gelir ve sonra yavaş yavaş sistem
kendi kanunlarına göre kendini dengeler ve sonra hareketsiz noktaya geri gelir.
Biz ilerleriz…
Denge veya dengesizlik
durumlarının her birinde, bütün unsurlar birbirlerini etkilerler. Bu mutlak bir
bağlantıdır! Özellikle statik olmayan bir durumda insan bu ilişkiyi hisseder.
Statik olan durumda her şey sakindir. Ve tüm bağlar eşit olduğu zaman, ben kendimi onların ortasında bulurum,
örümcek ağının ortasındaki bir örümcek gibi ve kendimi dengede hissederim. Ben,
bu sınırlar çerçevesinde birlikte yaşamak zorundayım, ama herkes etrafımda dengede olduğu
için ve ben de ortasında olduğum için, onların baskısını hissetmem. Herkes de
böyle hisseder.
Fakat doğa canlı bir sistemdir. Doğa her zaman bizi, onun
varoluşunun amacı olarak belirlenmiş, belli bir duruma yönlendirir. Bu nedenle, sürekli rahatsızlıklar, çarpıtmalar,
homeostazda bozulmalar ve denge eksikliği hissederiz. Kendimizi
çok kötü hissetmemizin nedeni de budur.
Özgürlük
Kölelikten Daha Kötü Olduğunda
Soru:
Sizin
açıkladığınız şekilde yaşayan birçok arkadaş tanıyorum. Orta yaşlı
insanlar, kendileri için koza oluşturmuşlar. Onların, içsel endişelerden dolayı kendi evlerinde sakin bir şekilde
yaşamayacaklarını mı söylemek
istiyorsunuz?
Cevap:
Bu
sadece içsel bir sorun değildir, aynı zamanda dışsal bir sorundur. Dünya,
üretim fazlasından kurtuluyor artık ve
çalışan insanların yarısıdan fazlasına bugün işçi olarak ihtiyaç duyulmuyor. Bu
insanlar kendilerini içsel olarak tamamen bir boşlukta bulacaklar, çünkü onlar
köle olmaya alışmışlar.
Hemen hemen
gezegenimizin tüm nüfusu bu şekilde yaşıyor. İnsan, her sabah evden altıda çıkar, eğer
çocuk varsa çocuğunu alır, onu anaokuluna bırakır, işe gider, işten döner,
çocuğunu alır ve süpermarkete uğrar. Akşamları çiftlerin, çocuklarını yıkamak,
çocuğu yatağına yatırmak ve hazır
yemeği yemek için yarım saati vardır ve
hepsi bu kadardır – gün burada biter ve yarın tekrar aynı şey başlar.
İnsanların daha fazla serbest zamana sahip olmaya
başladığı bir duruma doğru gidiyoruz ve
çaresizlik duygusu artıyor, çünkü insan artık kendini alışmış olduğu çerçeve içinde hissetmiyor,
tamamen tüm çerçeveler dışındaymış gibi hissediyor. Bu çok daha kötüdür!
Böylesi bir içsel özgürlük duygusu, kölelikten daha kötüdür.
Ve eğer
insana başka bir kaynaktan tatmin
kazanma fırsatı sağlanmazsa, ona
sınırlar olduğuna dair bir his, iş
yerindeki gibi bir çerçeve, alışık olduğu
görev ve hizmet duygusu verilmezse, o zaman çok büyük sorunlarımız
olacaktır.
Anlamalıyız ki gelecekteki insana,
çalışmak, kendisine ve başkalarına hizmet etmek gibi tüm ihtiyaçlarını
karşılamak için günde sadece 2-3 saat
gerekecektir. Geriye kalan tüm zamanda, en az 20 saat, kendi
eğilimleriyle baş başa kalacaktır.
Bu sistemin, kendi dengesi dışına çıkmasına neden
olmaktan kaçınmalıyız. Hepimiz - sosyologlar, psikologlar, siyaset bilimciler – dikkatli
şekilde bir çerçeve düşünmeliyiz ki bu çerçeve sayesinde insanlık, kendini ona
ihtiyaç duyulan, mutlu, yaşam hissi veren içsel duygularla tamamen doyuma
ulaşmış ve hatta bunun ötesine geçmiş
hissettiği bir durumu edinebilsin.
Hiçbir yükümlülük olmadığı zaman, üzerinde yukarıdan
gelen herhangi bir baskı olmadığı zaman, daha fazla kazanmak için çok
çalışmasına ve sonra komşularına
gösteriş yapmasına gerek kalmadığı
zaman, bu kolay bir durum değildir. Biz, kendimizle, toplumla ve hayatla
tamamen farklı bir ilişkiye doğru gidiyoruz,
bu da yeni bir eğitim, yeni bir yaşam algısı olarak düşünülmelidir. Bu
oldukça zor bir sistemdir. Fakat bu,
bizim edinmek istediğimiz nihai sonuçtan ve öncelikle de doğanın yarattığı
koşullardan gelmelidir.
Doğa, bizi aşırı üretiminden vazgeçmeye
zorlayacak. Orta sınıf pratik olarak ortadan kalkacak. Geriye kalanlar,
tüm kararları veren elitler, çok az
sayıda memurlar, büyük bir işsizler kitlesi ve dünyanın çalışan nüfusunun % 10’u
olarak üretimle ve tüm diğerlerine
hizmet etmekle uğraşanlar olacak. Bu % 10 gerçekten gerekli olacak, fakat bütün ötekilere ihtiyaç kalmayacak.
Aslında, insanoğlu öyle yaratılmıştır ki, nüfusunun %
90’ı tamamen farklı nitelikteki
aktivitelerle meşgul olmalıdır: kendini geliştirme ve kendi aralarında doğru
şekilde bir ilişki oluşturma. Onlar, integral,
global, kendi kendine yeten ve dengeli çevreyi yaratacaklar, bu da tüm
toplumu doğa ile dengeye getirecek.
Ancak o zaman biz var olma hakkına sahip olacağız.
Eğer sadece üretimde çalışan % 10’u bırakırsak , yaratılışın amacı elde
edilmeyecektir. Yaratılışın amacı, doğanın tüm parçalarını, tüm seviyelerini -
cansız, bitkisel, hayvansal ve insan – kendi aralarında tamamen mükemmel bir
uyuma ulaştırmaktır. Sadece o zaman bu sistem nihai bir denge durumuna
gelecektir.
Evrensel Ahenk Yasası
Soru:Ahenkten bahsederken
neyi
kastediyorsunuz?
Cevap:Ahenk çok basittir. Doğada iki gücün olması gerçeğinden gelir:
ihsan etme niteliği (pozitif güç) ve alma niteliği (negatif güç). Bu iki güç,
farklı düzeylerde (biyolojik, fiziksel, ahlaki, vb) kendilerini dengeli
sistemler olarak gösterir. Eğer bu güçler insan vücudunda dengede iseler, vücut
kesinlikle sağlıklı demektir. Eğer doğada dengede iseler, mutlak
dinlenme halinde olduğu anlamına gelir. Dengesizlik, her çeşit harekete yol
açar.
Doğal olarak, dengesizlik gereklidir, çünkü yaşamı
üretir. Belli sınırlar içerisinde iki güç arasındaki sürekli etkileşim, güçlerin birbirleriyle olan ilişkisindeki
dalgalanmalar, yaşamı yaratır. Örneğin, göğüs, kalp ve diğer organların genişlemesi ve daralması,
birbirlerini destekleyen ve tamamlayan muhalif güçlerin karşılıklı hareketi
üzerine inşa edilmiştir. Yaşam, bunlar
arasında oluşandır, onların doğru ve uyumlu etkileşimi nedeniyle oluşur.
Bizim uzun vadeli gelişimimizde, öyle bir noktaya
ulaşacağız ki bütün insan topluluğu, özellikle tüm parçalarının karşılıklı
olarak dalgalandığı bir çalışma modunu
elde edecek. Ancak, bu dalgalanmalar,
nefes almak gibi, birbirlerine karşılıklı olarak bağlı olacaklar, ihsan
etme niteliği alma niteliğine eşit
olacak. Onlar dönüşümlü olarak birbirleriyle etkileşimde olacaklar.
Doğaya ne kadar ihsan edersek, o kadarını
almalıyız; doğadan ne kadar alırsak o kadarını vermeliyiz.
O zaman, uyum içinde, homeostasis içinde yaşayacağız,
yani karşılıklı destek bağlamında yaşayacağız. Bizi iki temel güç - verme gücü ve alma gücü -
arasında denge durumuna getiren doğa, bizim bu dengeye gelmemizi planlar. Bu,
doğanın genel eğilimidir.
Bu genel evrensel yasa hakkında bizim yapabileceğimiz bir
şey yoktur. Biz sadece nereye gittiğimizi, bu tamamen bağlayıcı, dışsal yasaya
bilinçli ve gönüllü olarak nasıl uyacağımızı anlayabiliriz. Böylece, kendimizi
sadece ulaşacağımız son durumda rahat hissetmeyeceğiz, gelişimin her aşamasında
konforlu olacağız.
Ahenkli
Eğitim Üzerine Kurs
Soru:
Günümüzde, yetişkinlere integral eğitim kursu için devlet kuruluşlarından ve
sivil toplum kuruluşlarından talep var. Bu kursun yapısını nasıl görüyorsunuz? İnsanların ahenkli şekilde,
birbirleriyle uyumlu olarak nasıl yaşayacaklarını öğrenmeleri için, onları ne
hakkında eğitmemiz gerekir?
Cevap:
Ben, bunun sadece bir kurs değil, farklı disiplinlerden oluşmuş bir dizi olması gerektiğini düşünüyorum. İnsanlar,
ön bilgi almalılar, bu bilgiyi bir
grupta tartışmalılar, bir sınıfta veya sanal olarak, fakat bunu materyali anlaşılır şekilde açıklayabilen, uzman bir
eğitmen ile yapmalılar.
Her şeyden önce, kişi insan psikolojisini basit, temel düzeyde incelemeli. Böylece her
birimiz, ben kimim, ne şekilde düşünüyorum, hareket ediyorum ve başkalarıyla
nasıl iletişim kuruyorum sorularını anlayabilir. Doğanın bize
sunduğu temel gereksinimlere göre, eşler arasındaki, ebeveynler ve
çocuklar arasındaki etkileşim psikolojisini, çocuklarla doğru şekilde ilişki
kurmayı, çocukların eğitimini ve ev ekonomisini açıklamak gerekir: ne kadar
tüketiyoruz ve ne kadar geri veriyoruz.
Yani kendimizi, denge halinde olmamıza imkân verecek bir çerçeveye
yerleştirmeliyiz.
Elbette, her birimiz
yaşayacak bir eve, bir aileye, güvenliğe, sağlığa, beslenmeye vb.
ihtiyaç duyarız. Tüm bunlar hepimizin temel gereksinimleridir ve kişi, toplumun
tüm gerekliliklerini yerine getirdiği
takdirde bu ihtiyaçlarının karşılanacağından emin olmalıdır.
Geri kalan tüm gereksinimler kişinin durumundan
kaynaklanır: kişi ya üretimde çalışır ya
da sosyal hizmetlerde çalışır veya belki de başkalarına öğretir. İnsanlar
neredeyse günde 2-3 saat çalışıyor olacaklar. Belki bazısı daha fazla, bazısı
daha az çalışabilecek ama bu durum aldıkları maaşı belirlemeyecek.
Geri kalan insan kitlesi, gezegenimizdeki insan
faaliyetlerine dair tüm sistem için bir denge, bir homeostaz yaratmakla
uğraşacaklar. Farklı bir toplum
göreceğimiz zaman budur.
Tüm bunların, bilim dallarına ayrılarak açıklanması gerekmektedir. Bizi bugün daha fazla gelişmek
istemediğimiz, mutlak bir doygunluk haline getiren bencilliğimizin gelişiminin
sonucu olan insanlık tarihinin tamamını açıklamamız gerekir.
Artık yaşamdan hiçbir şey istemiyoruz. Bencilliğimiz son
aşamasına ulaştığı için depresyon, uyuşturucu ve terörizm ile baş başayız.
Bugün artık daha ileri gitmek istemiyoruz, tam tersine, aşağıya doğru batıyoruz
- alkolizm, yozlaşma - çünkü ilerleme
potansiyeli göremiyoruz. Yani, bencilliğimiz maksimum seviyesine çıktığı
için, kendini sonlandırmaya ve integral
formu edinmeye başladı, ancak biz buna hazır değiliz.
Bu nedenle, sonraki adımda ne yapacağımızı anlamıyoruz ve dünyanın kaynaklarını,
iletişim ağlarını ve genel olarak bütün gelişimi düzenleyemiyoruz. Yeni ortak bir paradigma, hayata karşı yeni
bir yaklaşım, kişiye yaşamın tüm alanlarındaki – aile, toplum, ekoloji,
ekonomi, vb - krizi düzeltmek için bir
fırsat vermelidir.
Genel bir eğitim kursundan sonra, integral eğitim kursunu tanıtmamız gerekir. Eğitim
kursu, grupla çalışmayı gerektirir; insanlar tam anlamıyla
iletişimin tüm unsurları üzerinde çalışırlar, bunu tartışmalar ve her türlü rol
yapma oyunları aracılığıyla yaparlar.
Stokundaki yüzlerce farklı teknikten belli bir insanın
görüntüsünü, belli bir rolü derleyen bir aktör gibi onlarla çalışırlar. Böylece
integral dünyadaki davranış kuralları hakkında insanları eğitmeliyiz. Bu ona
yapay gibi görünmeyecek, çünkü ona
başkalarıyla doğru iletişim hakkında öğreteceğiz ki böylece aniden daha üst bir
sakinlik, huzur ve doyum hissedecek.
Kapitalizm yarışında çeşitli ekonomik başarılarla daha
önceden doldurmuş olduğu içsel boşluğunu, tamamen farklı bir yönden, farklı bir
plana göre doldurmaya başlayacak. Bu boşluk öyle bir şekilde doldurulacak ki
ardından kendini güvenli ve güvende hissedecek. Hiç kimse onunla herhangi bir
çatışmaya girmeyecek.
Elbette kursun bu bölümü, çok sayıda grup içermelidir. Eşlerin, çocuklarla
ebeveynlerin ve tüm mahallenin katılabileceği, heyecan verici ve oldukça ciddi
bir etkinlik olacağını düşünüyorum.
Burada, yepyeni bir sosyal ilişkiler şekli, hayata ve
dünyaya yeni bir bakış açısı oluşturmaya
başlıyoruz, böylece insanlar doğanın global oluşunu, onun bütünselliğini ve iç
ahengini hissetmeye başlayacaklar. Bu iç ahenk aslında içsel talebimizin olduğu
yerde bulunur. Birbirimizle olan
gereksiz yarışmamızda elde etmeye çalıştığımız ve yaşamlarımızda tecrübe
etmek istediğimiz şey budur.
Beklememiz
Mümkün Değil.
Soru:Kişinin eğitim sürecinde öğrenmesi gereken
iyi ilişkilerden bahsettiniz. Bu ne
demektir?
Cevap:
Bugün, doğa, global ve integral bir şekilde birbirimize bağlı olduğumuzu yavaş yavaş
bize gösteriyor. Ancak biz, karşılıklı
yardımlaşmaya dair ortak, integral ve homojen bir sistem oluşturmak yerine,
birbirimize karşı duruyoruz. Yani, biz hâlâ karşılıklı olarak yıkmayı ve
kendine katmayı hedefleyen, bencil sistem aracılığıyla birbirimize bağlıyız.
Doğa, bize nazaran tamamen
farklı bir taraftan kendini gösterir. İntegral, birbirine bağlı ve analog bir
sistem olarak bize davranır, ancak biz
onların arasındaki sert çatışmalar üzerinde çalışırız. Bugün ortaya çıkan sonuç
şudur ki sadece birbirimizle baş
edemiyor değiliz, aynı zamanda doğa ile de bir denge durumuna gelemiyoruz.
Bu nedenle, mevcut krizi anlayamıyoruz.
Bu global, integral ve
korkunç ekonomik kriz henüz başlıyor; sona ermedi. Hatta 7-8 yıl önce, bunun
sadece bir başlangıç olduğuna dair uyarmıştım. Herkes diyor ki: Hayır, bunu atlatacağız, Amerika ve Japonya’da
yaptığımız gibi hayatta kalacağız.
Hayır, bu krizi atlatamayacağız! Anlamamız gerekiyor ki doğa bizi belirli bir hedefe doğru hareket ettiriyor.Artık bekleyemeyiz.
Aksine, bu bize daha pahalıya patlayacaktır.
Şunu anlamalıyız ki doğanın kendisi gibi olmak zorundayız.
Doğa, bizi bunu yapmaya zorlayacak. Bunu için yeterince gücü ve aracı vardır.
Toplum
ve Kendini İfade Etme Soru:İnsanlar arasında integral denebilecek bir ilişkiye örnek
verebilir misiniz?
Cevap: İntegral iletişim,
kişi dengeli bir şekilde aldığı ve verdiği zaman olur. Eğer insanlar arasındaki
ilişki bu şekilde çalışırsa, bu demektir
ki onlar birbirine integral şekilde bağlıdırlar.
Kendimi
tekrarlamak ya da bir sosyalist veya bir komünist gibi görünmek istemem, çünkü
kesinlikle onlardan biri değilim, fakat
herkes kendi ihtiyacına göre aldığı ve topluma, toplumun ihtiyaçlarına göre
verdiği zaman, integral bir toplum olur.
İntegral, global iletişim budur.
Aynı zamanda, kişi, bu integral
ilişkide keşfettikleri sayesinde, buna dair hisselerinde tatmin olur, keyif
alır. Başkalarına ne kadar daha fazla
verirse ve ne kadar daha fazla integral topluma dahil olursa, o kadar daha
fazla kendini doldurduğu ortaya çıkar.
Bu sistemi keşfetmeye başlar, sistemin içine girer ve ona ait olur.
Bu sistemin ayrılmaz bir parçası
haline gelir, elektrik devresine yerleştirilmiş elektronik bir parça,
bir rezistans veya bir kondansör gibi,
sistem onunla genel bir ahenk içinde çalışmaya başlar ve o, bunun ondan
geçişini hisseder. İnsan, bu sisteme
tamamen dahil olmanın ona fayda sağladığını anlamaya başlar. Kendisiyle, kendi nitelikleriyle katkı
sağladığı için, kendi bireyselliğini kaybetmez. Eğer sen bir kondansör isen,
senin rolün budur, eğer rezistans isen, rezistanssın. Yani temelde, sen olduğun gibi
kalırsın.
Doğa, bilerek
bizi belli bir şekilde yarattı ki özellikle herkesin, kendini sistem içinde
maksimum derecede gerçekleştirerek, genel sisteme integral bir şekilde bağlanmasına
fırsat verdi. Sizin kişisel, bireysel ve
özel katılımınız, tüm sistemin integral hali ile çakışmaz, aksine, size mutlak
bir kendini ifade etme imkânı verir.
Geleceğin
Toplumu İçin Bilgi Paketi
Soru: Çok özel bir
yetiştirme yöntemine ihtiyacımız var. Eğitimin bunun bir parçası olduğunu
söylediniz. Bu bilgi paketinin
neyi içermesi gerekir?
Cevap: Bu, insanın
psikoloji, fizyoloji ve sosyal bilimler hakkında bilgi edindiği, insan toplumu
hakkında öğrendiği dersleri aldığı bir
kurstur.
Tarih boyunca,
en önemli bölüm, egoizmin hem bireysel
hem de genel olarak gelişmesinin sonucu olan insan toplumunun gelişimidir.
Daha sonra
insanın davranış psikolojisi gelir: kişinin kendisiyle, ailesiyle ve
çocuklarıyla olan etkileşimi, eşler
arasındaki etkileşim, ebeveyn olma, çocukların eğitimi ve toplum içindeki
etkileşimler; bireysel kişiler nasıl bir
toplum oluşturur.
Bu bilgi, açık
ve net bir biçimde sunulmalı ve bütün toplum tarafından ulaşılabilir olmalıdır.
Hem bugünkü toplum hakkında hem de doğanın bizleri yönlendirdiği gelecekteki
toplum hakkında konuşmalıyız.
İkisi arasındaki farklılık, bize bugün duyduğumuz rahatsızlık hissini verir. Bu
nedenle, bugünkü ve gelecekteki toplumun
esasını keşfetmemiz gerekir.
O zaman,
insanlar kendi hayatlarında ne yapmaları gerektiğini görecekler. Böylece, kişiye bu
amacı gerçekleştirmek üzere ilerlemesi için yardım edeceğiz: kendini ve sosyal
ilişkilerini değiştirerek toplumu değiştirmesi gerekir.
Böylece, devrimler yoluyla ilerlemek yerine, insanları
birbirleriyle dostça, integral bir iletişim kurarak ve aralarında yeni
ilişkiler oluşturarak ilerlemek zorunda bırakırız.
Devrimleri ve
hatta dünya savaşlarını engellemek için
tek yolumuz var. Tüm medya araçlarını kesinlikle harekete geçirmeliyiz
ki bu fikir için çalışsınlar.
Aşağıdaki
konular, geleceğin toplumu hakkındaki kursa dahil edilmelidir: gerçekçi bir
şekilde ona nasıl geçiş yapabiliriz,
niteliklerimiz nasıl olmalı ve onun
içinde var olmak ne demektir. Çocuklar gibi, “geleceğin toplumu” oyununu oynayalım ve bu
oyun yavaş yavaş bizi oluşturacaktır.
Yaşamınızı
geçindirmek için belirli bir miktar para aldığınızı düşünün - daireniz
var, belki bir aileniz var, belki yalnız yaşıyorsunuz. Toplumun sizin
için sağlayabildiklerine göre, mevcut durumda size ayrılan budur ve aynı
zamanda, belli bir sosyal çalışmaya katılmanız
gerekiyor.
Böyle bir
şey nasıl olur? Bu tür bir toplumu
nasıl inşa edebiliriz? Toplumun bütünsel bakış açısına göre doğru şekilde
düşünüyor muyuz? İnsanları zorlamak mümkün mü? Hayır, değil. Peki, eğitmek?
Burada ciddi
olarak yeni çözümleri benimseyecek bir yaklaşımda olmalıyız. İnsan, doğru olanı
yaptığında, toplumdan ve kendi içsel durumundan destek aldığını ya da bunun
tersi durumunda tersi olduğunu anlayacaktır.
Burada oldukça
ciddi ve büyük olan bencilce katmanlar vardır, onları içimizde düzeltmemiz ve insanı
tam anlamıyla bencilliğimiz üzerine yükseltmemiz gerekir, böylece kişi anlamaya
başlar ki ancak biz aramızdaki bencilliği ihsan etme niteliğiyle birleştirdiğimiz zaman integral toplum
çalışır.
Hepimiz birer
küçük dişli çark gibiyiz ve bu dişli çarklar arasındaki bağlantı, verme
arzusunda, bağ kurma arzusunda ve diğerleriyle uyum içinde olma arzusunda
gerçekleşir - o zaman hepsi tek bir kapalı sistem oluşturur. Fakat eğer onları
birbirine bağlamak istemiyorsak, çok sert bir şekilde bağlanırlar: birbirlerine
sürtünecekler, çizilecekler ve bu sürtünmeden tam anlamıyla kıvılcım alacaklar.
İnsanlara bunu
pratik olarak göstermek gerekir. Çalışma
sırasında pratik aktiviteler aracılığıyla bunu hissetmeye ve gerçekleştirmeye
çalışarak deneyim kazanırız. Neden hayatta bazı şeylerin olduğunu ve bazı
şeylerin olmadığını görürüz. Kendi
bencil kötülüğümüze karşı duyarlılık seviyemiz artar. Ve ardından onun küçük tezahürlerini görmeye başlarız ve
niye istediğim bazı şeyleri elde edemediğimi anlarım. Çünkü bencilliğimi
kullanılması gerekenden daha çok kullanmışımdır.
Biz artık
sopayla ilerleyen kör kedi yavruları gibi olmayacağız, bu harekete bilinçli
olarak ve bağımsız şekilde katılmaya çalışmaya başlayacağız.
Kaynakların Dağılımı Formülü
Soru: 15 yıl önce,
birkaç aşamaya bölünmüş olan, kişisel gelişim eğitimine katıldım. En son aşama, gerçek
yaşamda gerçekleştirdi. Biz
bir araya gelerek, gerçekten
ilginç olan şeyleri tartışıyorduk. Orada aslında farklı olan şey, orasının başka bir yerde kazanılmış para ile
desteklenmiş olmasıydı. Sizin programınıza göre bunu nasıl
gerçekleştirebiliriz? Bir
soru ortaya çıkıyor: nasıl
bir daire, yiyecek,
giyecek, vb edinebilirim?
Cevap: Geleceğin
toplumuna katılın. Tüm kaynakların
%100’üne sahip insanlardan %100 alın ve bunları, toplum herkesin varoluşu için gerekli olan, minimum ihtiyacını sağlamak
üzere çalışır hesabına göre dağıtın. Ve geri kalan zamanda, insanlar
sadece kendileri arasındaki integral
bağı oluşturmak üzere çalışırlar.
Nereden, ne
kadar almanız ve nereye eklemeniz gerektiğini, bu integral bağı oluşturmak için ne kadar
kaynağa ihtiyacınız olduğunu göreceksiniz. Elbette, toplumun bu kaynakları
kazanması gerekecek.
Sopadan Önce Davranmak
Soru: İntegral iletişim
konsepti, tüm faaliyetlerimde önce tüm
diğer insanların çıkarlarını dikkate almalıyım demek mi oluyor?
Cevap: Evet. Fakat
bunun önce incelenmesi gerekir, öğretilmesi gerekir, pratikte uygulanması gerekir. Tüm toplumun buna
kısmen katılması gerekir. Herkes kesinlikle yeni dünyanın öğrencileri olmalıdır, bu eğitimi çalışmalıdır.
Bu konudaki
bilgi eksikliğimiz, tüm güncel sorunlarımızın kaynağıdır. Doğayla aramızda olan
etkileşimde, insan toplumuyla olan etkileşimde, dünyanın evrensel bütünlüğünde, yeni bir etkileşim sistemine girdik ve nasıl harekete
geçeceğimizi bilmiyoruz. Yeni bir dünyaya
itildim ve o dünyaya ait yasaların hiçbirini bilmiyorum. Porselen mağazasındaki
bir fil gibiyim.
Öncelikle, çok
basit bir prensiple hareket etmeliyiz: Doğa, bizi zaten oraya götürecek. Eğer mutluluğu sopa ile edinmek istiyorsanız – buyrun. Eğer oraya kolay ve hızlı bir şekilde gitmek
istiyorsanız – tabii ki. Kolay ve hızlı yol, bağımsız bilincin ve gönüllü
uyumun yoludur, arkamızdan gelen sopadan
önce davranmaktır.
İnsanlar, Yeni Hükümettir.
Soru: İntegral eğitim kursunu hazırladık diyelim. Onunla nereye gidiyoruz? Hükümete mi?
Cevap: Hem hükümete hem halka, hem de bilim adamlarına, akademisyenlere gidiyoruz ki onların aracılığıyla tanıtım yapmaya başlıyoruz. Ayrıca internet üzerinden ve diğer medya kanallarıyla da tanıtım yapacağız.
Bugün hükümet, toplum ve devlet sektöründe çok sınırlı faaliyetler göstermektedir. Hükümet kenarda duruyor gibidir ve fonksiyonları giderek daha da daralmaktadır. Çeşitli ekonomik, sosyal, eğitim ve toplum programları ve kuruluşları iş başındadır.
Pratik olarak, hükümetin fonksiyonları nelerdir? Sağlık hizmetleri bile artık hükümetin kontrolünde değil, ordu bile işe alınıyor. Bu, bir kralın ya da parlamentonun yavaş yavaş dağılarak, yan ürünler üretmesi gibidir: yeni ve bağımsız olan sosyal, politik ve ekonomik sistemlerin, hükümet ile herhangi bir ilişkisi yoktur.
Hükümet aracılığıyla kurs yapmamız şart değildir, ama tabii ki eğitim sisteminden kesinlikle geçmesi gerekir. Ancak bu eğitim, çocuk eğitimi değildir, profesyonel, teknik ya da üniversite eğitimi değildir. Bu, insan olmanın eğitimidir. Yeni bir insanlık oluşturur, aksi takdirde insanlık hayatta kalamayacaktır.
Bugüne kadar, UNESCO ve Birleşmiş Milletler ile çok ciddi bir ilişkimiz oldu.Orada danışmanlık görevi yapan temsilcilerimiz var.
Ayrıca, özellikle internet mevcut olduktan sonra, halk dışında başka hiç kimseye hitap etmenin gerekli olduğunu düşünmüyorum. Yeni "hükümeti" hafife almamalıyız diye düşünüyorum. Bu, Yaratan’ın sesidir, halkın sesidir. Sadece onu doğru kullanmayı bilmemiz gerekir.
İntegral Eğitim: Sanal ya da Fiziksel?
Soru:
İnsanlar
nasıl eğitim görmeli: sanal bir sınıfta
ya da fiziksel bir sınıfta?
Cevap:
Eğitimin sanal olabileceğini
düşünüyorum, ancak mutlaka sınavlar
olmalıdır. Sınav, toplumun her bireyini, öğrenmek zorunda bırakacaktır.
Tıpkı, daha önce insanların maaş almak için çalışmaya
gitmesi gibi, şimdi kişinin bizim eğitim programlarımız kapsamında belli bir
zaman geçirmesi gerekecek. Ve bunu göz
ardı edemez. Gerçekten, her ders üzerinden geçmesi, soruları cevaplaması, bize
yorumlarını göndermesi gerekir, yani bu sürece aktif olarak katılmalıdır. Kurs
sonunda, yüz yüze olan sınava girmesi gerekecek, böylece ne öğrendiğini
gösterebilecek.
Her öğrencinin denetlenmesi gerekir, çünkü integral toplumun başarısı
hepimize bağlıdır. İşte bu sistemin bir
başka ilginç özelliği ile karşı karşıyayız: sistem integral olduğu için, her
birey diğer herkes kadar önemlidir.
Sanal olarak çalıştıktan ve fiziksel
olarak sınava girdikten sonra, insanların grup oluşturması gerekir. Böylece
pratik çalışma yapmaları gereklidir. Bu çalışma, semtlerde, her türlü halk derneklerinde, okullarda, gündüz veya
akşam saatlerinde, televizyon programlarında, sanal olarak vb yapılmalıdır.
Bu konuya, müzik, tiyatro ve edebi
eserler adanmalıdır ve bu eserler bu fikri çeşitli açılardan temsil etmelidir.
Soru: Bu program hangi insanlar için
tasarlanmıştır?
Cevap: En sıradan insanlar için olduğunu düşünüyorum. Bu sosyal düzeni anlamıyor olmalarına rağmen kendi inançlarından vazgeçmekte
zorlanan entelektüeller
için değildir.
Bildiğim kadarıyla, en ortalama izleyici, en fazlası orta
öğrenime sahip insanlar, bundan daha fazlasına değil. Sıradan insanlar, orta sınıf için. Başkaları
ile o kadar ilgilenmiyoruz, çünkü orta sınıf her toplumun temelidir. Şu an,
özellikle bu insanlar, tüm bu olanlardan mağdur oluyorlar.
Soru:
Bencilce davranış alışkanlıkları toplumu oluşturmuştur. İnsanlar kendi
çıkarları için birbirlerini kullanıyorlar.
Bunların üstesinden nasıl gelmeyi düşünüyorsunuz? Ne pahasına eski
alışkanlıklar aşılacak ve yenileri oluşturulacak? Bu güç nerede?
Cevap: Hiç
şüphem yok ki sadece eğitim - kademeli olarak yönlendirilerek, örnekler ve her türlü rol oyunu egzersizleri aracılığıyla - insan bilincinde değişikliğe
yol açacaktır. Elbette bu eğitim, herhangi bir baskı olmadan, ona olan ihtiyacı
ve sağladığı yararları bilinçli olarak fark ederek yürütülmelidir.
Sonuç olarak, bu şekilde hareket edecek olan büyük bir
insan kitlesi, tüm sistemi, tüm gezegeni etkileyecektir. Çok sayıda insan aynı
şeyi düşünmeye başladığında, onların düşünceleri diğer herkesi etkiler. Bu çok
büyük bir güçtür.
Eğitim sisteminiz içerisinde 100.000 kişiyi
birleştirdiğinizi varsayalım ( dünyada 100.000 kişinin aktif olarak, yeni ve
özel bir şeyle uğraştığı böyle bir organizasyon yoktur). Böylece, bu içsel
sisteme, dünyanın tüm yaşayanları
arasında var olan bilinçaltı bağa, büyük bir integral güç akıtmaya başlıyorsunuz. Ve bu güç,
önceden belirlenmiş formları olan, belirli bir amaca göre çalışacaktır.
İnsanlar birdenbire buna ilgi göstermeye başlayacaklar.
Bunun nereden geldiğini bilmeyecekler, çünkü bizim içimizde aynı diğer
düşünceler ve arzular gibi belirecek. Aniden, genç ve yaşlı herkes, bunun onlara yakın olduğunu
hissetmeye başlar, buna ihtiyaç duyarlar, çünkü içsel ilişki kesinlikle tüm
insanlar arasında vardır.
İntegral eğitim
bilgilerinin geliştirilmesine ve uygulanmasına tamamen açığım. En
önemlisi, başlamaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder