İnsanoğlu,
bir yandan, hem entelektüel gücünün yardımıyla hem de Doğanın yardımıyla, maddesel ihtiyaçlar açısından tek başına bu dünyada büyük
bir başarı sağlamıştır. Diğer yandan
bakarsak da, insanoğlu kendini yıkımın eşiğine getirmiştir, termonükleer tehdit
ve küresel ekolojik felaket altındadır.
Nedeni de şudur: insan, Doğanın tüm seviyelerini kullanmakta, tüketmekte ve onları
kendi buyruğu altına getirmektedir.
Bugün,
yaşadığımız olayların verdiği korkunun etkisinin ardından fark ediyoruz ki Doğa
ahenk ve uyum içinde yaşamaktadır. Ayrıca insanın, Doğaya
hakim olma prensibinden kurtulması gerekmektedir. Biz Doğa içindeyiz, Doğanın elementleriyiz,
Doğanın sıcaklık, basınç, değişik titreşimler, dalgalar gibi çok sayıdaki parametreleri
altındayız; yaşamımızı bilmek ve
gelişebilmek için. Biz ancak Doğanın güçleri
dengeli olduğu zaman rahat bir yaşam sürdürebiliriz ve gelişim sağlayabiliriz. Eğer
sıcaklık ya da basınç derecesi yükselirse, bu bizi çok kötü etkiler. Bu yüzden
bulunduğumuz yaşam şartları belli bir çerçevede olmalıdır. Bu çerçeve de Doğa
ile dengede olmak durumundadır.
Biz,
heyecanla sanal oyun oynayan bir çocuk
gibiyiz ve çevremizde olan hiçbir şeyi fark etmiyoruz. Çocuk, annesinin ona
olan dikkatini hissetmez, onun farkına varamaz.
Biz, Doğanın yönetim sistemi içindeyiz
fakat bunu hissetmiyoruz ve bu yüzden de özgür olduğumuz hissine
kapılıyoruz; gerçekte böyle olmamasına
rağmen. Doğanın bizi özgür bırakmasının sebebi ise bizim gelişmemizi ve özgür
şekilde evrimleşmemizi sağlamaktır. Peki, biz ne yaptık? Ne için yaptık?
İnsanoğlu, Doğanın
amacına yönelik olarak gelişmeli ve Doğaya hizmet etmelidir - dengeye gelmek ve birbiriyle bütünleşmiş olmak için. Bunun
için Doğa bizi öncelikle korunma, barınma, beslenme ve üreme gibi hayatın birincil
ihtiyaçlarını karşılayacak arzularla yarattı. Bu arzular, planın ikincil parçalarıdır ama biz onları hayatımızın gayesi olarak algılarız. Sürekli
artan ihtiyaçlarımızı karşılamak için
sürekli yeni yollar ararız.
Tarih boyunca aşamalı
evrimimizdeki amaç, insan ve Doğa
ilişkisini, hayatın anlamını ve hayatın amacını bulmaktır. Bu amacı
gerçekleştirmek ise bireysel olarak mümkün değildir, ancak toplum içinde yapılabilir. Bunu başarmak için insan
toplumunun temel olarak farklı şekilde organize olması gerekmektedir. Alışık
olduğumuz gelişim yöntemleri değişti. Şimdi, hayatta kalmak adına kendimizi
değiştirme görevini üstlendik. Bu görevden kaçmak mümkün değildir. Dünyamızın
bütünsel olduğunu görüyoruz ve artık hiç kimse eski sistemde kalamaz. Dolayısıyla, yeni sistemle uyumlu
olmalıyız
Son zamanlarda belki duymuş olduğunuz ya da bilimsel literatürde okumuş
olduğunuz yeni bir kelime var: Ko- evrim, birlikte evrim. Bu terim, herhangi
bir ya da birden fazla sistem, birleşmiş
olarak gelişebilir demektir. Yani basitçe Ko-evrim, insanlığın gelişimi
birlik içinde olur demektir. Bu bir bütünsel sistemdir. Ayrıca bu süreçte birlikte, bilinçli olarak bir yöne gideriz. Hayatımızdaki
değişikliklere dair bilinçlenmeliyiz ve anlamalıyız ki değişimimiz başladı ve
bir değişim seviyesinden geçiyoruz. Bu değişim bizi, tek organizma gibi olan
vücut halindeki birliğe götürür. Doğanın planı
budur. Ko-evrim mekanizmasının özünü, insanlığın birbirine bağlı olan ortak gelişiminde insanların
birbirlerinden beslenmesi oluşturur.
Başkaları dahil edildiğinde ortak
gelişim olur ve ancak bu ortak gelişimden sonra bir üst seviyede
devam edebiliriz. Bu süreç,
etkileşimi, karşılıklı evrimi, daha yüksek seviyedeki sistemi - özgecil birliği, verme niteliği
mekanizmasını - oluşturmayı sağlar.
Bizim bu hayatta kalmamız için ön koşul
şudur: Sadece birlikte!
Ko-evrim,
insan için onurlu bir gelişimdir. İnsan, Doğa kavramını anlamaya başlar ve
toplumun değişmeye başladığını görür. İnsanlar Doğada var olmaya başlarlar.
Doğanın ayrılmaz bir parçasıdırlar. Bu seviyede insandan gizlenmiş olan kanunu ifşa ederiz: verme ve sevgi kanunu. Birlik sayesinde Doğa
ile dengeyi sağlayacağız ve sonra hiçbir şey gerekmeyecek. Ne mutlu Bize!!! Bu
mutluluk Bizim elimizde!!!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder