Yetişkinlerin kendi
başarısızlıkları ve hataları yüzünden, kendilerinin sorunu çözmek için yetersiz
olmaları yüzünden çocukları cezandırması, oldukça sık görülen bir durumdur. Sonuçta, eğer çocuk doğduğundan beri ebeveynlerinin gözetimindeyse, çocuğun davranış
tarzı da ebeveynlerinin ona verdiği eğitimin
sonucudur. Görünüşte, eğitim süreci sadece çocuklara davranış ilişkilerini
ve öğretileri açıklamakla sınırlanamaz. Eğitim sürecinde yetişkinlerin yaşamı da
çocuğun önündedir. Çocuklar bizi kopyalar. Ama
kopyalama doğrudan olmaz, bazı
bozulmalarla olur. Çocuk, davranışlarımızı kendi algılama filtresinden
geçirir. Genellikle, kendi davranışımızın çocuğu başka olumsuz bir harekete kışkırtacağını
tahmin edemeyiz bile. Her koşulda,
davranış tarzı boş alandan oluşmaz, kalıplaşmış bir davranışın yansıması olarak
oluşur. Ayrıca, çocukların doğuştan gelen nitelikleri de dikkate alınmalıdır. Çocuğun doğası
sakin ve hassas olabilir, gürültülü
olabilir hatta acımasız da olabilir ki bu
şüphesiz onun davranışını etkiler. Çocuk doğuştan
gelen niteliklerini gösterdiği için, bu nitelikler yüzünden onu
cezalandırmak adil midir?
Eğitim, elbette aile içerisinde başlar.
Sonra çocuk kreşe gider, sonra okula gider ve orada kitlesel kötü davranış örnekleriyle karşılaşır. Kötü
örneğin bulaşıcı olduğu bilinmektedir. Çocuk, davranış tarzını doğal olarak bu örneklerden kopyalar. Taklit etmek, doğa tarafından bize verilen,
doğal bir öğrenim yeteneğidir. Bu
yetenek ebeveynleri, eğitimcileri ve öğretmenleri haklı
olarak öfkelendirir. Yetişkinler bu durumdan hoşnut olmamakta haklı olabilirler,
bu doğaldır. Ancak yetişkinler de uzun zamandan beri bilinçsizce toplumu taklit etmektedirler.
Çocuklar iyi veya kötü olan her şeyi anında yakalar. Peki, eğer
biz onları bu kötü etkilerden koruyamıyorsak, bunun için onları
cezalandırmak doğru mudur? Bu durumda, cezalandırmanın adil olup
olmadığı hâlâ büyük bir sorudur.
Birçok insan, cezalandırılma
korkusunun insanları kötü davranıştan uzak tutacağını
düşünür: küçükleri - şımarmaktan, büyükleri - suç
işlemekten. Fakat deneyimler göstermektedir ki genelde
durum öyle değildir. Ceza, insanı hayata küstürür, ona hile yapmayı ve suçunu
gizlemeyi öğretir. Bazen ağır bir cezayla çocukları
belli bir kabahati tekrarlamaktan vazgeçirmek
mümkündür. Ama bunun anlamı da şudur: belirli
bir iç yasak, dış bir obje olarak zihni tahrik eder. Bu şekilde sürdürülenen
korkular ve iç engellemeler olduğu ve böyle devam ettiği sürece, sonunda
insanlar da o kadar gözdağıyla, kısıtlı ve sınırlı olarak büyürler.
Ceza korkusu kötü bir temeldir. Gizli saldırganlık ve
sinsice hareket eden bir alışkanlık yaratır. Ulaşmak istediğimiz çocuğun doğru davranışı anlayışa dayalı
olmalıdır. Çocuğun, aile, toplum, insanlar
arasındaki ilişkiler üzerine yaşam prensiplerini anlaması gerekir. Bu davranışı
bilen, bilinçli ve istikrarlı bir insan
olacaktır.
Sadece sevgi ve şefkat ile çocuk yetiştirmek imkânsızdır. O zaman çocuk şımarık,
kaprisli ve kötü niyetli olur ve bu onun
suçu değildir. Doğada insanın zihni bu
şekilde düzenlenmiştir. Eğitimde disiplin, kesinlik, kısıtlamalar ve tutarlılık olması zorunludur. Çocuğa dün yasakladığınız bir
şey için birdenbire izin vermeyin. Bu durum
çocuğun kafasını karıştıracaktır. Ne yapması gerektiğini ve nasıl davranması
gerektiğini artık anlamaz, şaşırır. Aynı zamanda, dün izin verilen şeyin de
bugün yasaklanmaması gerekir. Bu tutarsız
davranışlar çocukta kafa karışıklığına ve haklı öfkeye neden olur.
Çocuk, yetişkinlerle olan
ilişkilerine duyarlıdır. Bir yetişkinle olan ilişkisinin kendi davranışına göre
nasıl değiştiğini görmelidir. Yetişkinler, çocuğun yaptığı her şeye, onun davranışına mutlaka bir tepki göstermelidir.
Tepkimizi, her ne kadar olumsuz olsa da, asla agresif ve öfkeli çığlıklar şeklinde
göstermemeliyiz. Çocuk psişik olarak duyarlıdır. Agresif tavır göstererek
çocuğu travmatize etmek veya onun psikolojik savunma mekanizmasını etkinleştirmek demek, çocuğun bizi algılayışının sona ermesi
demektir. Böylece çocuk kendi içine
kapanır ve sadece onu yalnız bıraksınlar diye bekleyen biri olur.
Eğitimin aracı tartışma
olabilir. Çocuğunuzla birlikte yalnızca onun
davranışlarını değil, aynı zamanda
diğer çocukların davranışlarını, yetişkinlerin davranışlarını ve kendi
eylemlerinizi tartışmanız gerekir. Bunu büyük bir sabırla yapmalısınız. Böylece çocuk size içtenlikle
konuşmaktan çekinmez, sizinle iddiaya girme ve sizinle aynı fikirde
olmama konusunda tereddüt etmez. Yani çocuğun kendi eğitimine aktif olarak
katılmasını sağlayabilirsiniz
Özel durumlarda, ceza vermenin gerektiği durumlarda ise aşağıdaki kuralları
gözetmek oldukça faydalıdır.
Birinci kural - çocuk, kesinlikle tahrik etme ve öfke
dalgası üzerinden cezalandırılmamalı. Bu durumda, ceza kişisel intikam olarak
kabul edilir. En iyisi, suçun işlenmesi ve cezanın
verilmesi arasında biraz zaman geçmesidir.
Bu zaman aralığı her iki taraf için de
olayları sakin bir şekilde değerlendirme fırsatı verecektir.
İkinci kural - bir ön
tartışma olmalıdır. Çocuğun doğru olarak anlaşılması gerekir. Suçun neden olduğu zarar veya riskin ne olduğunu yetişkinin
öğrenmesi gerekir. Çocuk neden bu
şekilde davrandı, onu böyle davranmaya teşvik eden
motifler nelerdi?
Üçüncü kural – çocuk, cezanın
belirlenmesine katılmalıdır. Çoğu insan inanıyor ki ceza daha sık uygulanınca etkisi
daha fazla oluyor. Bu doğru değildir. Çocuğun adil olduğunu kabul ettiği daha
az ağır bir ceza, çocuk üzerinde çok daha derin bir etki yapacaktır.
Dördüncü kural - çocuk görmeli ki ona uygulanan ceza yalnızca onun için üzücü değildir, aynı zamanda cezayı uygulayan
yetişkinler için de çok üzücüdür.
Mesela, eğer çocuğa söz
vermiş olduğunuz bir yürüyüşten ceza olarak onu mahrum etmeye karar verdiyseniz,
o zaman kendi başınıza yürüyüşe çıkmanız ve onu evde yalnız bırakmanız doğru
olmaz. Sizin de kendinizi yürüyüşten mahrum etmeniz gerekecektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder