9 Ağustos 2013 Cuma

GERCEK ALGILAMASI

                                                            GERCEK ALGILAMASI

23 Ağustos 2012 Perşembe

Krizin nedeni anlamak


Bugün dünya öyle bir krizin içinde ki onun sayesinde para, güç ve teknolojik gelişim için duyduğumuz sınırsız arzunun bizleri nasıl bir tuzağın içine düşürdüğünü ve bizi nasıl yoldan çıkardığını fark etmeye başladık. İnsanlık öyle bir duruma geldi ki gerçekten ihtiyacı olmamasına rağmen sürekli daha fazla üretiyor ve daha fazla tüketiyor.
Fakat artık doğa bizi sıkıştırmaya başladı, denge içinde tek bir aile gibi yaşamaya başlamamız gerektiğini bize gösteriyor; sadece temel ihtiyaçlarımızı karşılayarak ve hiçbir gereksiz ve aşırı tüketim yapmayarak. Bu demektir ki sonunda mantıklı ve duyarlı bir tüketim seviyesine geleceğiz. Tabii ki her insanın giysiye, yiyeceğe, tıbbi bakıma, güvenliğe ve bir işe ihtiyacı vardır. Fakat bu durum, kişinin sürekli olarak her tür reklamı izleyip, başkalarının çıkarı için olan anlamsız ürünleri alıp tüketmesini gerektirmez.
Bu bilinçsizce tüketimin bir sonu olmalı. Kriz ile küresel üretimin yavaşlamaya başladığını zaten hissediyoruz. Sonuç olarak birçok insan işini kaybediyor. Tüm dünyada her geçen gün işsiz sayısı artıyor ve bu durum böyle devam edecek gibi.
Kriz, aile için de farklı bir süreç başlatacağa benziyor. Muhtemelen kadınlar zaman içinde iş hayatından eve dönecekler. Erkekler de evde daha fazla zaman geçirmek zorunda kalacaklar. Böylece anne ve babanın bu çılgın koşuşturması son bulacak ve evdeki yaşam, bugün eksikliğini çektiğimiz dengeye gelecek. Aile daha dengeli ve dingin bir yapıya sahip olacak. İnsanlar kendi içsel gelişimleriyle meşgul olacaklar ve doğa ile dengeli bir hayat yaşayacaklar.
Bunun gerçekleşmesi için öncelikle toplum içinde daha iyi ilişkiler oluşturmalı, kendi ilişkilerimizde bir dengeye ulaşmalıyız. Biz içsel olarak değiştikçe, dışımızda da ahenk olacaktır. Böylece daha dingin, sabırlı ve hoşgörülü olacağız, ailelerimizi bu tür ilişkiler üzerine nasıl kuracağımızı öğreneceğiz. Herkesin özgür olduğu ama içsel olarak birbirine bağlı olduğu bir ailede yaşamayı öğreneceğiz. Böyle bir ailede çocuk sahibi olmak isteyeceğiz ve çocuklarımıza yeni dünyaya uygun, doğru eğitimi nasıl vereceğimizi öğreneceğiz.
Henüz insanların çoğu bunu anlamamış olabilir, ama eski dünyamız zamanını doldurdu. Yeni dünyada ise eski dünyanın yaklaşımları geçerli olmayacak. Eskisi gibi para, mevki ve moda peşinde koşarak tatmin olmayacağız. Günümüzde tüm bu koşuşturmalara rağmen hissettiğimiz boşluğun ötesinde ne olduğunu keşfedeceğiz ve içimizde bir ahenk sağlayacak şekilde tatmin olacağız, yani daha içsel bir realiteyi, doğada mevcut olan ahengi hissetmeye başlayacağız. Bunu ise ancak diğer insanları düşünerek ve onlarla ortak sorumluluğa dayanan bir ilişki kurarak sağlayabiliriz.
Hiçbirimiz gerçekten tatmin olmanın ne demek olduğunu henüz hissetmedik. Para, onur, güç ve bilgi peşinden koşarak kendimizi tatmin etmeyi başarabildik mi? Hiç durup şöyle dediniz mi: “Şimdi mutluyum ve başka hiçbir şey istemiyorum.” Böyle bir an hiç olmadı. Daima koşmaya devam ediyoruz ama yine de kendimizi tatmin edemiyoruz.
Aslında yeni bir varoluş seviyesine çıkmak üzereyiz. Bu yeni seviyede kişi neden zevk alır, ne ile tatmin olur? Ancak birbirimizle doğru ilişkiye geçtiğimiz zaman tatmin olacağız çünkü ancak aramızdaki doğru ilişkide doğanın bütünlüğünü keşfedebiliriz. Bu bütünlük hissi, şu ana kadar tanımadığımız gerçek sevgidir. Diğer insanlara olan iyi yaklaşımımdan ve onlara duyduğum sevgiden keyif alacağım . Eğer herkes birbirine bu şekilde davranırsa, herkes sevgi hissiyle dolacak.
Buna ulaşmak için aslında çok az şey gerekiyor: sadece bunu nasıl yapacağımızı öğrenmek. Bütünsel yaklaşıma sahip bir eğitim sistemi ise bunu herkese öğretebilir.

insanlar arasındaki ilişkilerde kriz


Dünyanın şu an yaşadığı genel kriz durumu, tüm dünyayı her alanda etkilemekte. Ancak henüz bu konuya pek dikkatimizi vermiyoruz, çünkü dünyaya bakışımız henüz bütünsel bir yaklaşım kazanmadı. Dolayısıyla, toplumu etkileyen ekonomik alan dışındaki alanların nasıl bir kriz sürecinden geçtiğini anlayamıyoruz. Halbuki kriz, tüm doğayı, bitkileri ve hayvanları da etkilemekte. Her gün birçok canlı türünün yok olduğunu öğreniyoruz.
Kriz yine de en çok insanlar arasındaki ilişkilerde hissediliyor. Bunu kendimize, kendi ilişkilerimize baktığımızda da hissedebiliriz. İnsanlar arasındaki etkileşim, yaşamlarımızın temel belirleyicisidir. Ancak, günümüzde birbirimizi doğru şekilde anlamayı bıraktık ve birbirimizden koptuk. Bu yüzden de herhangi bir sorunu çözmemiz gerektiğinde, ilişki kurabileceğimiz ortak noktaları bulmayı beceremiyoruz artık.
Gittikçe büyüyen bencilliğimiz, aslında bütünsel yaklaşıma sahip çözümleri, ortak etkileşimi, karşılıklı katılımı ve ortak ilişkiyi gerektirmekte. Öncelikle aramızda birlik sağlamamız ve bu birliğin sonucu olarak yeni fikirler, yeni yaklaşımlar ve çözümler oluşturmamız gerekir. Fakat bunu yapmıyoruz, hiçbir alanda birleşmiyor, aramızda birlik sağlamak için çabalamıyoruz. Bu birlikten kaynaklanacak hiçbir idari çözüm üretmiyoruz. Eğitim konusunda birçok yeni plan yapıyoruz ama bu planlar aramızdaki birlik hissinden kaynaklanmadığı için, olumlu sonuçlar elde etmiyoruz. Bizi etkileyen çevreye bakarsak, seyrettiğimiz televizyon programlarının, filmlerin, dizilerin hiçbiri, aramızdaki birlik anlayışından çıkmıyor. Dolayısıyla, içinde yaşadığımız toplumu daha da parçalayarak, yanlış değerleri sunarak ve bu değerleri teşvik ederek, bu topluma büyük zararlar vermeye devam ediyoruz.

Yaşamın her seviyesinde, her sorunun temelinde insan bulunur. Yine de sorunu, insanların değişimini sağlayarak çözmek yerine, geleneksel yöntemler kullanarak çözmeye çalışırız, yani ya polis gücüne ya da paraya dayanan, “ya zorla yaptır ya da özendir” yaklaşımını kullanırız. Ancak, bu davranış kalıbı artık işlememektedir. Bencilliğimiz artık buna tepki vermemektedir.

Egomuza başka şekilde davranabilirdik, sirkteki ayının şeker yerine bal alması gibi, fakat egomuz için bu yeterli değil. İçimizdeki “ayı” artık bu koşullarda oynamayı reddediyor, tamamen yeni bir yaklaşıma, yeni bir etkileşim sistemine ve yönetime ihtiyacı var; gerçi henüz bilinçli olarak bunun farkında değiliz.  Aslında kriz, içinde bulunduğumuz güçler sistemini anlamıyor olmamızın bir sonucu.

Tabii ki yaşamlarımızda en temel şey aile. Dünya genelinde aile yapısının kayboluyor olması, yeni nesil için örnek oluyor. Bu durum henüz bize çok vahim görünmüyor olabilir: “Ne yani… yedi milyar insan yerine iki milyar oluruz. Bunun nesi kötü?” Ancak, bu yaklaşımın sorunu çözmeyeceğini anlayamıyoruz. Ne yazık ki insanlar gittikçe “barbar” hale geliyorlar. Etraflarında olan her şeyi büyük bir duyarsızlıkla kabul ediyorlar.

Yüzyıllar öncesindeki insanların barbar olduklarını düşünürüz, fakat o gerçek barbarlık değildi, daha ziyade insanlığın bir gelişim aşamasıydı. Bugün ise, insanlık mümkün olan tüm kültürel değerleri edindi, bu değerleri tüketti ve bir kez daha bu değerlere rağmen barbarlaşıyoruz. Bu oldukça farklı bir durum: ciddi bir yozlaşma, bir çöküş. Dolayısıyla, insanlığın böylesi bir noktada gerçekten bütünsel yaklaşıma dayanan bir eğitim sistemine geçmesi ve onu uygulaması kaçınılmaz.



21 Ağustos 2012 Salı

KADIN VE ERKEĞİN DOĞASI


Doğa, hem kadına hem erkeğe farklı roller vermiştir. Bu farklı roller aracılığıyla kadın ve erkek birbirini tamamlayı öğrenir ve özlerindeki birliğe kavuşurlar. Ancak günümüzde, aramızda birliği sağlamamız için doğanın bize verdiği bu rolleri benimsemek ve uygulamak yerine, kadınlar erkeklerin rolünü, erkekler de kadınların rolünü üstlenmekle uğraşıyorlar. Dolayısıyla, doğadaki dengeleri bozan bu yaklaşım yüzünden, kadın ve erkek birbirini tamamlamak ve bir olmaktan ziyade, gittikçe birbirlerinden uzaklaşıp, ayrılıyorlar. Birbirini tamamlamayı öğrenmek yerine, büyüyen egoları tatmin etmek adına, birbirine olan üstünlüklerini ispatlamaya çalışıyorlar. Sonuçta, bugün birçok ilişkide yaşanan iletişimsizlik, kopukluk, anlaşmazlık gibi sorunlarla baş başa kalıyorlar.    
Doğa, kadına ev kurma niteliğini vermiştir. “Ev” kadının alanıdır. Kadın, ev ile ilgilenme, evi düzenleme ve aileyi idare etme becerilerine sahiptir.  Hayvanlarda da durum böyledir. Birkaç istisnai örnek dışında, erkek hayvan çiftleşmeden sonra ayrılır. Dişi hayvan doğum yapar ve yavruya bakar. Doğa düzeni böyle kurmuştur.

Doğaya, doğamıza ne kadar yakın olursak, kendimizi o kadar rahat ve huzurlu hissederiz ve aramızdaki anlaşma da o kadar güçlenir. Doğanın bize verdiği nitelikleri bastıramayız. Zaman içinde toplumsal etkilerle bazı mutasyonlara uğramış olsa da, içgüdülerimiz değişmez. Moda olan yaklaşımlar, toplumun bize dayattığı davranışlar bunu değiştiremez.

Kadın ve erkek arasında roller doğru şekilde tanımlanmadığı ve doğru bir ilişki kurulmadığı sürece, toplumda sağlıklı aile birimi olmayacaktır, sadece olumsuz bir nüfus artışı olacaktır.   

Tabii ki burada önerilen, kadın ya da erkeğin belirli rollerle sınırlanması ya da bastırılması değildir. Tam tersine, doğadan öğrenmek ve mümkün olduğunca doğaya yakın ve doğayla dengede olarak özümüzün özgürleşmesini sağlamaktır.
Temelde, erkek ailenin geçimini ve güvenliğini sağlar, kadın ise ailenin bakımıyla ve çocukların eğitilmesiyle ilgilenir. Eğer kadın bunu yapmazsa, hiç kimse yapmayacaktır. Sonuçta, bir sonraki nesil şimdiki nesilden daha kötü durumda olacaktır. Dolayısıyla, kadının 9 – 6 çalışmasını değil,  ailesiyle sağlıklı bir şekilde ilgilenebilmesi için özgür olmasını sağlamamız gerekir.  

Bu demek değildir ki kadın ev ortamına hapis olacaktır. Tam tersine, kadın hangi yaşta olursa olsun, eğitim görmelidir. Hem çocuklarına hem de eşine eğitim konusunda örnek olmak, yardımcı olmak üzere, sürekli kendi bilgisini artırması, zenginleştirmesi gerekir. Anne, ailenin belkemiği olduğunu hissetmelidir. Böylece tüm aile, dünyaya, eğitime ve her şeye dair doğru yaklaşımı anneden öğrenebilir.

Sonuçta, doğanın yapısına göre, erkek her zaman kadının etkisi altındadır. Erkek bunun farkında olsa da olmasa da bu böyledir. Doğa böyle işler, çünkü yaşamda her şey anneden kaynaklanır.
Dolayısıyla, kadının seviyesini yükseltmek, onu eğitmek ve onun içsel olarak tatmin olmasını sağlamak çok önemlidir. Kadın tatmin olduğu zaman, onun bu olumlu duygusu tüm topluma geçecektir. Bu demektir ki kadın, kendi gelişimi, eğitimi konusunda ve aynı zamanda ailenin tüm fertlerinin eğitimi konusunda da aktif bir rol almalıdır. Kadınlar bu konunun önemini anlayıp, bu yaklaşımı benimsemediği ve uygulamadığı takdirde, insanlık yakın bir dönemde aile yapısını yitirecektir. Sağlıklı aileler ve huzurlu bir toplum istiyorsak, kadınların bu konuda bilinçlenmesi gerekmektedir.


14 Ağustos 2012 Salı

ORTAK AMAÇİ

2 kişi birbirlerine yaklaştıkça ilişkilerindeki sorunları keşfetmeye başlar.Ancak,ortak bir amaçları olduğunda her engeli aşabilirler.

13 Ağustos 2012 Pazartesi

HAYATIMIN BİLİMİ

                                                                                                           Tabiatın bütüncül yapısını anlayamadığınızdan dolayı bilimimizi farklı dallara ayırıyoruz ancak aslında sadece tek bir bilim mevcut.Dünyayı kurtaracak olan tek şey,insanlar arasında SEVGİNİN gelişmesidir.

9 Ağustos 2012 Perşembe

YENİ İLİŞLKİLER ''GLOBAL''SİSTEMİ


Bugün, insanın mutluluğu, çevresiyle olan ilişkisine, toplum içinde kendi doğru yerini bulup bulmamasına bağlıdır. Bunu sağlayacak koşullardan biri aile birimidir, fakat görüyoruz ki insan, özellikle de büyük şehir insanı, yavaş yavaş küçük aile birimini terk etmektedir.
Başlangıçta, hem erkek hem kadın için, tüm yaşam aileye bağlıydı, aile odaklıydı. Erkek sabahları işine gider, akşamları evine, ailesine dönerdi. Tüm yaşam bu döngü etrafında geçerdi. Fakat zaman geçtikçe, bu pastoral durum değişti. Evlerimizi daha geniş bir dünya için terk ettik, seyahat etmeye ve dünyayı görmeye başladık. Diğer yandan, dışarıdaki dünya da modern iletişim araçları sayesinde evlerimize girmeye başladı. Sonuç olarak, hepimiz endüstriyel, ekonomik ve finansal ilişkiler ile birbirimize bağlı hale geldik.
Şu an hepimizin, hem erkeklerin hem de kadınların, toplumun sağlıklı geleceği için, yitirmek üzere olduğumuz aile bağlarını yeniden canlandırması gerekiyor. Ancak, bu bağlar eski yapıları aynen tekrarlamak amacıyla değil, insanlığı yeni bir varoluş seviyesine çıkarmak amacıyla kurulmalıdır.
Bunun gerçekleşmesi için, hepimiz kendimizi incelemeliyiz: Nerede yaşıyoruz, hangi koşullarda yaşıyoruz, kendimizi nasıl bir dünya içinde buluyoruz? Neden belli süreçler dünyada yer alıyor? Ne yapmamız gerekiyor? Doğa bizi hangi şekilde ileri götürüyor?
Sonunda, bir zamanlar dünyaya doğru yola çıkan, ev ve aile bağlarından özgürleşen insanoğlu, artık gerçek anlamda özgür ve bağımsız olarak eve geri dönecek. Bir kez daha, sakin ve yavaş tempolu bir yaşama geri döneceğiz, ancak birbimizle ilişkilerimiz farklı bir biçimde olacak. Birbirimize yaklaşımımız, hem aile içinde hem de dünyadaki tüm insanlar arasında,  dünyanın iyiliğine yönelik ortak bir anlayışa dayanacak.
Aramızdaki farklılıkların ötesinde, dünyanın iyiliği için birleşmek ne anlama geliyor, henüz yeni yeni anlamaya başlıyoruz. Dünyada son dönemlerde yaşanan toplumsal ve doğal olaylar, birbirimize ne kadar bağımlı olduğumuzu bize hissettiriyor. Küresel ve integral dünyanın koşullarına göre,  tüm ülkeler ve milletler arasındaki bağları nasıl kuracağımızı öğrenmeliyiz. Benzer şekilde, kendimize eş olarak seçtiğimiz kişiyle de nasıl bir ilişki kuracağımızı öğrenmeliyiz.
Birbirimizden farklı olduğumuzu görürüz, fakat kendimizi geliştirme arzusunda olduğumuz için, farklılıklarımızın ötesinde bir bağ kurmaya çalışırız. Böylelikle, kendimize çok farklı bir aile oluşturma fırsatı yaratmış oluruz; her iki eşin de daha hoşgörülü ve anlayışlı olduğu, neden bir aileye ihtiyacımız olduğunu ve ailenin neye benzemesi gerektiğini anladığı bir aile.
Hepimiz bir değişim sürecinden, oldukça da huzursuz bir dönemden geçiyoruz. Bu sürecin, “sevgi tüm hataları örter” yaklaşımına dayanan,  yeni bir aile yapısı oluşturmamızı sağlamaya yönelik olduğunu görebiliyor muyuz? Yeni ailede eşlerin amacı, sosyal bir gerekliliği yerine getirmek ve kişisel tatmin sağlamak değil, dünyanın ve insanlığın iyiliğine yönelik birbirlerini geliştirmek ve desteklemek olacaktır.