Anne sevgisinin kutsal olduğu söylenir. Ancak anne sevgisinin olumsuz yönlerini açıklamadan da, erkek ve kadın ilişkisi, ebeveyn ve çocuk ilişkisi gibi konulardaki ciddi ve önemli sorunlara insanlar gerçek cevabı bulamazlar. Edebiyatta, sinemada ve tiyatroda, anne sevgisinden mahrum kalan çocukların acıları hep anlatılır ama aşırı anne sevgisinin baskısı altında kalan çocuklardan çok daha az bahsedilir.
Benim görüşüme göre, insanların bu konuya gösterdiği ilgi ve özen yetersizdir. İnsanların bilinçlenmesi gerekmektedir. Aşırı anne sevgisi, çocukların hayatlarını mahvetmekte hatta bazen çocukların yaşamdan mahrum kalmalarına neden olmaktadır. Ama hiçbir anne bu konuyu duymak istemez ve bu konunun bahsinden hoşlanmaz. Hatta çocuğa nasıl bir eğitim verdiğini fazla düşünmez. Her zaman kendisinin doğru olduğu düşüncesindedir.
Birlikte bir analiz yapalım: aşırı anne sevgisi ne demektir? Annenin çocuğuna duyduğu sevgi, eşine ve kendisine duyduğu sevgiden daha güçlüdür. Eğer annenin değerler sisteminde çocuğu ön planda ise, baba, yani eşi ve kendisi arka planda kalır. Belli kriterlerin sonucuna göre görüyoruz ki, aşırı anne sevgisinden dolayı ailelerden negatif sonuçlar alınıyor. İlk olarak, genelde hastalıkla ve çocuğun zor kaderiyle karşılaşıyoruz. İkinci olarak, baba, aile çerçevesinde tanımlı bir yer edinmediği için, hasta olmaya ve genelde de alkol kullanmaya başlıyor. Üçüncü olarak, aile ilişkilerinde büyük sorunlar başlıyor. Bunlar sadece başlangıçta görünenlerdir. Ayrıca, genelde, toplum içinde tanımlı bir yer edinmemiş çok sayıda kadın ve erkek vardır. Bu sorunun kökü aynı sebebe dayanmaktadır. Tüm bunlar hayal gücü değildir. Eğer etrafımıza dikkatle bakarsak, maalesef bunun kanıtlarını görürüz.
Böyle bir annelik duygusuna sevgi diyebilir miyiz? Gerçek anne sevgisinden uzak olduğu için, buna annelik duygusu dememiz daha doğru olacaktır. Bu olumsuz duyguyu var eden ana nedenler nelerdir? Birinci ve en önemli olan neden: kadın, hayatının gerçek anlamının farkında değildir ve bu nedenle hayatın değerler sistemini ihlal etmektedir. Kadın, bu dünyaya neden geldiğini bilmediği için, sadece çocuk yapmak için bu dünyaya geldiğine inanır. Ve böyle inandığı için de, çocuk onun hayatının anlamı olur. İkinci neden, benzer sorunları anne ve büyükanne de yaşamıştır. Yani bu bir zincir gibidir, bu sorunlar aileden aileye, daha da derinleşerek geçer. Üçüncü neden ise ahlaki değerler, dini ilkeler ve modern toplumun gelenekleridir. Tüm bunlar, çocuğu birinci plana koymak zorunda kalmamıza sebep olur.
Dördüncü neden, sahiplenme duygusudur. Anne, sahiplenme duygusunun etkisi altında, çocuğundan karşılık olarak her zaman aynı tepkiyi bekler ve tabii ki çocuk da aynı tepkiyi verir. Böylece anne ve çocuk ilişkisi daha güçlü hale gelir. Böyle bir ilişki şeklini, hayatın sonuna kadar kırmak mümkün değildir. Nadir olarak kadının doğasında bu duygunun olmadığı durum da vardır, ama bu çok enderdir.
Beşinci neden, annelik duygularından biri olan acıma duygusudur. Bu duygu birçok probleme neden olur. Kadın kocasına acır, çocuğuna da acır. Acıma duygusundan, fedakârlık duygusuna geçer. Genelde, sevgi duygusunun yerini acıma duygusu alır. Acımak, sevmekten daha kolay gösterilir, bu nedenle genellikle acıma duygusu sevgi duygusunun yerine geçer. Ancak acı, kişiyi yok eder, onu küçük düşürür, onun gelişmesine engel olur. Genelde, zayıf, güçsüz, hasta ve engelli olanlara acınır. Ve biz bir adama ne kadar acırsak, o adamda o kadar problem olur.
Burada bütün genel problemlerin nedenini açıkladık. Şimdi günlük hayatımızdan bir örnek ele alalım: Tipik bir aile – üç kişi, anne, baba ve oğul. Ortalama zenginlikte bir aile, ebeveynler yüksek öğretim görmüş, aile ilişkileri iyi, koca içki içmiyor, kavga etmiyor, sağa sola gitmiyor. Çocuk ise normal ve itaatkâr. Sessizce büyümüş, okula gidiyor, sigara içmiyor, uyuşturucu kullanmıyor. Anne ve baba, çocuktan çok memnunlar. Ona daha sakin ve güzel bir hayat sağlamak istediklerinden dolayı da, başka bir çocuk yapmak istememişler. Tanıdıklar ve para sayesinde çocuğun bir üniversiteye girmesini sağladılar. Çocuğun kendisi için nerede okuduğu hiç fark etmiyordu. Ayrıca, her şeyi zaten ödenmiş olduğu için pek fazla zorlanmasına gerek kalmıyordu. Öğrenciye ödül olarak bir eski araba almışlardı. Hayat sakin halde sürüyordu. Oğlu, kız arkadaşı ile birlikte kalmayı istediğinde, anne dedi ki: “Evlendiğin zaman. Her şeyin diğer insanlarınki gibi olacak.” Üniversiteyi bitirdikten sonra, çocuk yeni bir araba istedi. Anne ve babası zorlanmış, bankadan biraz kredi almıştı. Doğum gününde ona bir BMW araba hediye ettiler.
Bu durumda aşırı sevgi nerede diye soracaksınız. Çocuğu biraz şımarttık, ama kim şımartmıyor ki? Hem şımartma imkânı varsa, neden olmasın? Neden bir tanecik oğluma güzel bir hayat vermeyeyim ki? Ödül hakkında tartışabiliriz. Aile çerçevesinde alınmış bir karardır. Ama sık olarak görüyoruz ki, çocuklar anne ve babalarından daha güzel ve daha pahalı giyiniyorlar ve onların daha geniş hakları oluyor. Fakat bu ayrı bir sorun ve aşırı anne sevgisinden kaynaklanmıyor. Aslında standart bir durumda hiçbir şey olmazdı, ama bir sonraki olay ortaya sorun çıkarıyor. Doğum gününde, oğlu yüksek hızla giderken bir direğe çarpıyor ve ölüyor, aynı zamanda üç arkadaşını da yanında götürüyor.
Bir tanecik oğlu kaybeden ebeveynlerin acısı tarif edilemez bir olay tabii ki. Ayrıca, beş yıl sürecek kredi ödemeleri var, her ay kredi ödemesinde bunu hatırlayacaklar. Bu araba oğlunun ölümüne sebep olduğu için anne kendini suçlayacak. Neden böyle oldu? Neden kader bu kadına bu kadar acımasız davrandı? Ne için? Kadın soruyor.
Ebeveynin izniyle bu olayı anlattım. Şimdi bu karmaşık durumu birlikte analiz edelim. Çoğunluğa faydası olmasını umuyorum. Ailenin yönetiminde baş rol annedeydi. İradeli bir kadın olarak tüm sorunları çözüyordu, özelikle de oğluyla ilgili sorunları. Anne için, esas değerli olan şey oğluydu. İkinci çocuğu yapmama konusunda da o ısrar etmişti. Aile yaşamı tamamen Annenin kontrolü altındaydı; özelikle de oğlunun yaşamı.
Baba yumuşak karakterli bir insandı, böyle olduğu için de karısına karşı itirazı yoktu. Karısının her söylediği gerçekleşiyordu. Aile ilişkisi barış içinde sürmeyebilir diye, tartışmaya girmiyordu. Bu pozisyonda durmaya çoktan alışmıştı. Ancak bu pozisyonundan dolayı, Baba, Oğlu için bir otorite olamamıştı. Oğlu bu pozisyona bakarak, bunun yararlı bir pozisyon olduğunu düşündü; ne kadar az tartışırsan o kadar çok ödül alırsın. Ve o da bu kurala göre davranmaya başladı. Anne oğlunun uslu olmasını çok severdi, bu nedenle onu çok ödüllendiriyordu. Bir atasözü vardır: “Sular hâlâ derin akar.” Oğlun genç enerjisi bir çıkış arıyordu, ama çevresinde annesinin kontrolü ve kısıtlamaları vardı. Ve o bu duruma bir çare buldu, gizlice araba yarışı yapmaya başladı. Profesyonel olarak değil, amatörce yarışıyordu. Onun gibi ezilmiş ve tatminsiz olan gençlerle birlikte, yani bir olumlamaya gerek duyanlarla birlikte yarışıyordu. Boş yola çıkıyor ve polis olmayan yerlerde yarışıyordu. Aslında, psikolojik açıdan özgürlüğe doğru bir çıkış yolu arıyordu. Tanıkların söylediklerine göre, çocuk arabayı kullanırken tamamen başka bir adam oluyordu, sert ve agresif. Özgürlüğü ile baş başa kalınca, tehlikeyi bile fark etmiyordu. Annesi arabada iken 60-90km hızla gidiyordu. Annesi onun 200km hızla gittiğini duyunca inanamadı tabii.
Anne oğlunu hiç tanımamıştı. Onun iç dünyasını bilmiyordu. Oğlunun dışarıdan terbiyeli görünmesi onun için daha önemliydi, oğluyla arkadaş olamamıştı. Baba da ne otorite olabilmişti ne de arkadaş. Çocuğun yalnızca bir arkadaşı vardı: Dedesi. Yaşlı olmasına rağmen dedesiyle çok güzel arkadaşlığı vardı, her şeyi dedesiyle paylaşabilirdi. Dedesi öldükten sonra çocuk çok perişan oldu ve sık sık onun mezarını ziyaret etmeye gidiyordu. Neden o kadar sık gidiyorsun diye sorunca, onunla konuşmaya ihtiyacım var derdi. Açıkçası, aile içinde arkadaşlık ilişkisi yoktu.
Hayat, oğlunun kendisini hiç iyi hissetmediğine dair annesine birçok işaret göstermişti, ama annenin aşırı sevgisi kördü. Sevgi ne kadar güçlü olursa, anne bilincine ulaşmak da o kadar zordur. Bu nedenle anne, çocuğun iki hali olduğunu fark etmedi. Gerçek değerlerin yokluğundan dolayı, onun çifte yaşam sürdüğünü fark etmedi. Anne de gerçek değerlere aykırı olduğu için, nesnel durumu değerlendirmesi mümkün değildi. Niçin o hiçbir şeyi görmemiş ve duymamıştı?
Çocuğun ölümü, her zaman anne baba için bir derstir. Bu tür olaylar hepimiz için çok ciddidir, ama ne yazık ki insanlar böyle örneklerden, hatta başkalarının hatalarından bile öğrenmek istemezler. Genellikle, anne ve babanın çocuktan daha uzun yaşamalarının sebebi de budur.
Aşırı anne sevgisi, tüm sevgi yelpazesinden sıyrıldığı için sorunları yaratmıyor. Aslında nedeni şudur: birçok tortu sürdürmektedir - sahiplenme duygusu, bağlanma, bencillik, tatminsizlik, gurur, çocuğu vasıtasıyla benlik saygısına ulaşma arzusu, vs. Bu sevgide gerçek sevginin çok az olduğu görülüyor. Bunun için annelik duygusu diyelim ve kutsal sevgiden negatif sevgiye dönüşmesinin sebebini arıştıralım. Bunun temeli, üreme içgüdüsüdür ki bu derinlerden, hayvansal dünyadan gelmektedir. Hayvanlar, insanlardan daha fazla bu içgüdüyü izlerler. İnsanlarda ise zihin, içgüdüyü bastırır. Bu nedenle, içgüdüsel olarak davranmayan annelerin durumu da vardır. Mesela, bir annenin borçtan dolayı 5 aylık çocuğunu sattığı, televizyonda gösterildi. Annelik sevgisinin ortaya çıkması için, içgüdüsü bulanık olmayan bir bilinç gerekir.
Bencillik duygusu. Anne, çocuğu üzerinden kendisinin devamını görür, kendi çözümlenmemiş sorunlarını, kendi problemlerini, bilinçli ya da bilinçsiz olarak çocuğuna aktarır. Mesela, yalnız bir anne, kızının ne evli olmasını ister ne de normal bir aile kurmasını ister. Ama kendi üzerinde çalışmak da istemez, kendi için bir adam bulmak, kendine bir aile kurmak istemez. Bu durumda, anne için kızı çözüm olur. Burada bencillik fazlaca ortaya çıkıyor ve anne, kızının aile kurmasını büyük oranda zorlaştırıyor. Hayatının son gününe kadar çocuğunun ona bakmasını beklemek, en büyük bencilin arzusudur.
Sahiplenme duygusu. Anne duygusunun bu bileşeni, genel olarak temel konumuzdur: Benim çocuğum, benim kanım… benzer sesleri anneden duyarız.
Kadın sevgisi. Evet, oğluna abartılı kadın duygularıyla yaklaşan annelerle çok sık karşılaşabiliriz. Bir kadının erkek için olan aşkını ifade edememişliği, bu şekilde tezahür eder. Bu duygunun ortaya çıkmasının tek sebebi, ailede bir erkek olmaması değildir. Aynı zamanda, anne baba arasındaki sevgi yetersizliği ve kötü ilişki yüzünden de oluşur. Ve anne, kadın sevgisini, bütün harcanmamış sevgisini, oğlunun üzerine atar. Genellikle, bu bilinçsiz olarak yapılır. Ancak bazen bilinçli eylem de olur. Anne, bilinçli veya bilinçsiz, oğlunun evlenmesini istemez. Senin evlenmen lazım der, ama kalbinde bunu asla istemez, o sadece bir laftır.
Harcanmamış kadın enerjisi, kızı için de tuhaf görülebilir – kıskançlık açısından. Yine de çok zekice, fark ettirmeden kızının aile kurmasına engel olur. Birçok anne, dürüstçe kendi derinliklerine bakacak olursa, kadın duygusunun tezahürünü bulabilir. Oldukça sık, kadın sevgisinin yerinde, ya da onunla birlikte, acıma duygusu vardır, bundan bahsetmiştik. Nitekim, acıma duygusunun çok güçlü enerjisi vardır, bu çok büyük bir güçtür. Eğer onu dengelemezsek, her şeyi berbat edebilir…
Anne duygusunda beşinci bileşen – en temiz ve parlak olanı, evrimi hareket ettiren - çocuk sevgisidir: ERKEK ve KADIN arasındaki AŞKIN sonucu. İşte bu, anne sevgisinin temel bileşeni, pek çok kadın tarafından ne hissedilir ne de anlaşılır. İnsanı hayvandan ayıran ise budur. Anlayışlı bir insanda bu bileşen temel olmalıdır, fakat maalesef, çoğu zaman bu zar zor algılanabilir. Annelik kutsal sevgisini uyandırmayı başarırsak, kadının rolünü bu dünyada bir erkek sevmek anlayışıyla karşılarsak!!! Sağlıklı çocuklar doğurmak ve mutlu olmak, ebeveynlerin ilişkisine bağlıdır, aralarındaki sevgiye bağlıdır, başka koşullara değil. Aşk olmadan, anne baba arasında Gerçek Annelik olamaz! Sadece, açığa çıkartılmayan kadınsılık, eşinin sevgisinin eksikliği, çiftin değerini küçültür, bu da hem annelik hem çocukluk sürecinde sorunlar yaratır.
Yirmi birinci yüzyılda, ailelerde çocuk olunca, karı koca arasındaki sevgi gücünün zayıfladığını görürüz. Halbuki çocuğun aileyi güçlendirdiğine inanılır. Evet, çocuk özellikle bir erkekte ailesine karşı sorumluluk hissini artırabilir ama genellikle sevgiyi azaltır. Anne, çocuğa fazla ilgi ve sevgi göstererek eşini itmiş olur. Bir çocuğun doğumuyla ortaya çıkan yorgunluk, karmaşık günlük sorunlar, sevilecek yeni bir nesnenin ortaya çıkması, kadın olma isteğini önemli ölçüde azaltır. Bu ailede mutluluk, sonun başlangıcı olabilir. Çocuk için ise zor bir kaderin başlangıcı olabilir. Bunun sebebi, kadının temel sorunlarının anlaşılmamasında yer alır.
Bir kadının bu dünyadaki asıl görevi, çocuk yapmak değildir, annelik değildir. Asıl görevi, kendi temelini, kadınsılığının en yüksek niteliklerini açığa çıkarmak, bunun sayesinde Sevginin çerçevesini yaratmaktır! Bunun dışındaki her şey, bunun sonucudur. Annelik, kadınsılığın açığa çıkması için sadece ilk adımdır! Nasıl ömür boyu sevgi içinde hayatıyla katkıda bulunabilir? Doğal olarak, yaşamın bileşenlerini ayırmadan, kendi yaşamında sevgiye alan açarak. Annelik, sevginin ifşasına sadece bir adımdır, kesinlikle ayrı bir bileşen değildir. Ve kesinlikle ana bileşen de değildir.
Hamilelik, anne sevgisinin büyümesinde önemli bir adımdır. Ve doğal olarak anne bu fonksiyonları gerçekleştirmeye hazır olmalıdır. Hamilelik, kadınsılığın ortaya çıkmasında çok önemli bir aşamadır. Özellikle bu dönemde kadın, eşine özel önem vermelidir, daha ince ve derin duygularını ona göstermelidir. Böylece kadınsılığını yeni bir seviyeye çıkarak güçlü ve büyük bir Sevgi alanı oluşturur. Bu durumda oluşturulan çocuk, onların Aşk alanının konforunda gelişir. Böylece aile güçlenir. Eğer kadın sadece çocuğa odaklanırsa, eşini arka plana iterse ya da ona karşı sevgi hissetmezse, onunla cinsel ilişkisi sona ererse, halihazırda bunlar anne karnında komplikasyonlar oluşturur ve aile zor bir döneme girer.
Burada, Erkek rolünden bahsetmek lazım tabii ki. Böyle anlarda, annelik uyandığında, eşi ona daha fazla ilgi göstermelidir, aralarındaki sevgi alanı dışına çıkmamalı, mümkün olduğunca sevginin nabzını yükseltmelidir. Fakat erkek bu durumun hassasiyetini fark etmeden işe gider, hatta çılgınlık yapmaya giden de olur. Hamilelik, doğum ve çocuk yetiştirme, sevginin yeni aşamalarının bir kadına açılmasıdır. Eğer erkek akıllıca davranırsa, bir kadının daha kadınsı olmasına yardımcı olur.
Çoğunlukla, kadınlar, "kendi için" bir çocuk dünyaya getirmektedir. Aşk olmadan bir erkek ile temas kurmak, sadece çocuğun doğumu için değil, aynı zamanda çocuğun hayatı için de komplikasyonlara neden olur. Burada oldukça farklı bir durum ortaya çıkar, bir kadın sevdiği bir adamdan çocuk yaptığı zaman, sevginin çocuğu doğar! Baba olmadığı zaman, kadın bütün sevgisini ve harcanmamış enerjisini çocuğuna odaklandırır. Bu durumda, hayatını gerçekleştirmek, haysiyetini korumak ve mutlu olmak, çocuk için çok zordur. Böylece, hayatının sonuna kadar annesinin psişik plasentasından çıkamaz. Bekâr bir kadının, kadınsılığını açığa çıkarması ve yalnızlık okulunu en kısa sürede bitirmesi için, kendine daha fazla dikkat etmesi gerekir.
Çocuğa Gerçek Sevgi, çiftin oluşturulmasında gösterilir, çocuğun sevgi ve dikkatine odaklanarak değil. İşte bu gerçeğin, bugünkü ve gelecekteki anneler tarafından öğrenilmesi gerekmektedir. Eğer doğum ağır olursa, herhangi bir patoloji varsa, ebeveynler arasındaki ilişkide yanlış bir şey var demektir. Çocuktaki hastalığın, huzursuzluğun nedeni, eşlerin ilişkisinde aranmalıdır. Nedeni budur, ancak çok az kişi, nedeni kendinde ve ilişkisinde aramaya başlar, genellikle de çoğu onu başka tarafta bulur.
Çocuk hastalıkları için genellikle tıp suçlanır. Evet, tıbbi bir sorun vardır, ancak sorun asıl olarak erkek ve kadın arasındaki ilişkiye göre belirlenir, onların Aşk alanının kalitesine göre! Ebeveynlerin kuvvetli sevgi alanına hiçbir sorun giremez! Daima hatırlanmalıdır: sebebi kendinde aramak ve kimseyi suçlamamak.
Çoğunlukla görebiliriz ki, ikinci çocuk birinciden daha zayıf doğar. Bunun temel sebebi, ilk çocuğun doğumundan sonra, erkek ve kadın arasındaki aşkın azalmasıdır. Yani, ikinci çocuk, Sevginin daha zayıf alanından doğar. Genellikle anne, güçsüz çocuğa daha fazla özen gösterir, ilgisini ve sevgisini ona verir, böylece kendi kadınsılığından ve eşinden daha fazla uzaklaşır. Sarmal problemler aşağı doğru dönmeye başlar ve sıklıkla da trajik bir sona götürür.
Bir kadının beş yaşındaki kızı şöyle dedi: “Anne, sen babamı benden daha çok sev, yoksa ben ölürüm!” Annesi sordu: "Sen nasıl konuşuyorsun? Bunu sana kim söyledi?" Kızı dedi ki: "Biliyorum." Bir yıl sonra kızı öldü. Bu durum beni çok etkiledi. Dünya, açıkça kadına sorunu göstermişti, fakat kadın, ailesinin trajik sonuna doğru yola devam etti. Aslında, hayatta her zaman ipuçları vardır. Dünya, insanı sever ve her yönden insana yardımcı olmaya çalışır. Fakat sadece insanlar bunları fark etmek istemezler.
Daha özel bir durumu göz önüne alalım. Tipik olan bu örnekten pek fazla görebiliriz. Kadının biri, severek evlendi ve akabinde bir oğlan doğurdu. Hamilelikte ya da doğumda herhangi bir sorun olmadı. Tüm anneler gibi, oğluna gerekli ilgiyi gösterdi, hatta birçok anne gibi, gerekenden daha fazlasını gösterdi.
Olması gereken sınır nerededir? Bunu tespit etmek zordur. Özellikle, kız çocuklarına ve genç bayanlara bu önemli görevlerin açıklanmaması ve onlara eşlerini sevmelerinin öğretilmemesi, sorundur. Bu son derece önemli olan konudan onlara söz edilmez. Genel olarak, genç anneler, kendi ebeveynlerinden örnek alırlar. Böylece, hayatı tekrarlarlar, ailevi sorunlara güç vererek nesilden nesile aktarırlar ve sorunları daha da kötü şekilde sürdürürler.
Sonunda tipik bir durum oldu: Çocuğuna duyduğu sevgi, eşine duyduğu sevgiden daha fazlaydı. Aile ilişkilerinde dikkati çeken bir kötüleşme gözlenmedi. Görünüşte her şey normal gözüküyordu. Fakat bu "normallik", gerçekte büyük bir risk barındırıyordu.
Hiç kimseye, hiçbir yerde öğretmiyorlar ki, aile sadece üremek için oluşturulmuyor. Aile, esas olarak, kişinin kendini tanımasına ve insanın ruhsal gelişimine yöneliktir. Dolayısıyla, ailemde her şey normal ise, eşim içmiyorsa, sağa sola gitmiyorsa, eve para getiriyorsa, bu iyi bir ailedir ve halen sevgi korunuyorsa, genel anlamda mükemmeldir! Fakat gerçek ailede, sevginin devamlı büyümesi gerçekleşmelidir. Anlayışın , Sevginin ve mutluluğun alanı artmalı, bu alan dinamik olmalı, yaşamları boyunca sabit kalmamalıdır! Evrim budur!!!
Bu ailenin hikâyesine devam edelim. İkinci çocuk doğdu, ama anne baba arasındaki sevgi daha az olduğu için, ikinci çocuğun hastalıklı olduğu anlaşıldı. Annesi ona daha fazla vakit ayırmaya başladı, büyük oğlunu ve eşini arka plana itti. Burada acıma duygusu işini yapıyor. "Ama bu doğaldır! Hasta bir çocuk, daha fazla ilgi gerekiyor,” diyebilirsiniz. Evet, ama kendinin ve eşinin sevgisi pahasına değil! Basit bir gerçeğin anlaşılması gerek: eğer bir şeyin eksikliği varsa, en azından bunu doğru şekilde dağıtmak gerekir!
Çocuğunuz hasta ise, öncelikle ebeveynler olarak birbirinize duyduğunuz aşkı ifade etmeniz gerekiyor! Ebeveynlerin sevgi alanında çocuk hızla iyileşir. Eğer Sevgi alanı kişiye tümüyle açıklanmışsa, bu herkes için yeterli olacaktır ve herhangi bir dağılım gerektirmez. Eğer sevginin ifşasında eksik bir açıklama varsa, şöyle dağıtabilirsiniz: Öncelikle kendinizi, sonra eşinizi sevmelisiniz, daha sonra çocukları, sonra ebeveynleri vb. Suya atılan bir taştan dalgaların dağılması gibi. Böylesi en iyi yol değildir, ama daha az sorun yaratmaktadır. Analiz edin: Ailenizde Sevgi nasıl dağılıyor?
Önceki duruma dönersek; anne, çocuğuna ne kadar daha fazla dikkat ediyorsa, hasta oğlunun sorunları o ölçüde büyüyordu. Çocuk üçüncü kattan düştü, onu kurtardılar, anne direkt transfüzyonla ona kendi kanını verdi. Hakikaten iki kez onun için kurtarıcı oldu. Bu arada eşi, sevgi ve ilgiden yoksun kaldıkça, çok ağır hastalandı. Bir süre sonra, küçük oğlu uyuşturucu bağımlılarıyla ilişki kurdu ve öldü. Maalesef böyle örnekler çoktur.
Farklı gelişmeler olsa da, sadece tek bir neden vardır. Anne, ne zaman çocuğa olan sevgisini önde tutup, kendisini ve kocasını arka plana iterse, pratik olarak sorunlar ortaya çıkacaktır. Bunun anlaşılması gerekmektedir ki, çocuğun ihtiyaç duyduğu şey sadece Sevgi değildir. Aslında, anne ve baba arasındaki Sevgiye, ailede kuvvetli bir Sevgi alanının varlığına daha çok ihtiyaç duyar. Ve bu alan ne kadar büyük olursa, çocuğun gelişmesi o kadar doğal olur: bir ağaç gibi yetişir - güneş ve su yeterince var oldukça.
Sıklıkla şu gurur sözlerini duyarız: “Ben kendimi çocuklarıma verdim! Ben tüm yaşamımı ona adadım!” Bu sözlerin esas anlamı şöyledir: Ben kendimi açığa çıkaramadım, sevgimi açıklayamadım, kadın olmayı beceremedim, bu yüzden mutlu bir aile kuramadım. Seçtiğim yol fazla akıllıca değildi, ama en kolay yol sevgimi çocuklara vermekti. Hayattaki sorunları yaratan sebep, her şeyin çocuğu için olmasıydı. Yani, bir kadının çocuğuna verdiği böyle bir sevgiyi, bu şekilde anlamak gerekir.
Hayatınıza dürüstçe bakmayı deneyin, benzer örneklerin olup olmadığını öğrenebilirsiniz? Aşırı annelik içgüdüsü, aile oluşturma konusunda, gelecek nesiller için büyük bir problemler deposu oluşturur. Her zaman müdahale eden bir anne (elbette, iyi niyetle yapmaktadır!), çocuğun kendi gelişme sürecine müdahale etmiş olur, böylece çocuğun gelişmesine, çocuğun mutlu bir hayata sahip olmasına engel olur.
Müzik öğretmeni olan bir kadın, otuz yaşını geçmiş oğlunun neden hâlâ bir kıza aşık olup evlenemediğini, neden oğlunun bu hayatta şanssız olduğunu açıklamamı istediğinde, ona pek çok kişi için net olacak müziksel görüntüyü verdim. Hayal edin ki bir bando orkestrası çalıyor: üflemeli çalgılar, davul, zil ... Bu bandonun ortasında da oğlu var. Ve bir kız yaklaşıyor, bir kemanla ona Aşk melodisi çalmaya başlıyor. Ancak bu melodi, anne sevgisinin uğultusunda duyulacaktır?
Anne sevgisinin, çocukla olan uzun vadeli ilişkideki enerjisi çok kuvvetlidir. Gelinin aşkının, anne sevgisini aşması oldukça zordur. Gençler ebeveynleriyle aynı evi paylaştığında, durum daha da karmaşık hale gelir. Bu yüzden, kendi kendilerine hayata başlamalıdırlar. Özellikle de ebeveynler birbirini sevmiyorsa, mutlu bir hayat olmaz. Anne sevgisinin etkisi altında, gençler arasındaki aşk kolaylıkla sönmüş olabilir. Bu nedenle, bir sürü boşanma durumu, pek çok hayalkırıklığı vardır.
Bir kadın bana dedi ki: Kızım, annesine bağlıdır. Bir delikanlı ile evlendi, o sürekli gençlere müdahale ediyor. Onunla konuşmaya çalıştım. Onların kendi hayatlarını kurmalarına engel oluyorsun dedim, ama anlamıyor. Genç adam bunu normal olarak algılıyorsa, bu durumda ne yapabiliriz? Cevabı şöyledir: Birincisi, bu durum göstermektedir ki, kadının kendi kızına karşı aşırı bir sevgisi vardır, aksi takdirde böyle bir durum var olamazdı. Kişinin hayatı, kendi iç durumunun aynasıdır. Evrenin bir yasası vardır: form eşitliği kuralı. Yani basitçe açıklarsak, benzer, benzer olanı çeker (tencere yuvarlanmış, kapağını bulmuş anlamında). Annenin anlaması gerekir ki, kızının gitmesine izin verse, ona daha fazla özgürlük verse, kızının kadınsılığını göstermesine yardımcı olacaktır!
Nasıl diye sorarsanız… Ve işte - ikincisi, annesi kendi kadınsılığını dikkate almalıdır! Gençler için örnek göstermek gereklidir. Örnekler, aile içi ilişkilerin geliştirilmesinde gerçek yol gösterici olurlar. Öncelikle, annenin kendi eşiyle olan birliğini dikkate alması, kendi çiftini kurması ve onu güçlendirilmesi gerekir. Mutluluk daha fazla açığa çıktıkça, ardından çocuklar kademeli olarak değişmeye başlarlar. Sonra, aniden, kayınvalide değişmeye başlar.
Çocuklar büyüdükçe , anne yaşlandıkça, annelik duygusu daha "katı" hale gelir. Sahiplenme duygusu büyüdükçe, aşırı sevgi agresif hale gelir. Çocuklar bunu hissederler, mümkün olduğunca anneden uzak durmaya çalışırlar. Çatışma büyür. Anne, çocuğu kendisine bağlamak için hasta olmaya başlar. Acıma duygusu üzerinden oynamaya başlar.
Çocuklar büyüdüğünde, ebeveynlerini terk etme konusunda onları sevgi yönlendirmemeli, kendileri ve kendi evlilik ilişkileri yönlendirmelidir! Eğer çift yoksa, çifti kurmak, ilişkileri geliştirmek gerekir, ancak o zaman çocuklar anneye ilgi gösterir. Ebeveynler, çocukları ısıtan ama yakmayan bir güneş gibi parlar! Ebeveynler, kendi gelişimlerine, kendi çift ilişkilerini daha derin şekilde oluşturmaya odaklandıkları ve kendi ilişkilerine eğildikleri zaman, çocuk için daha enteresan olacaktır!
Psikologlar ve doktorlar tarafından tanınan bir terim vardır, "psikolojik ensest" denilen zihinsel "Ensest". Böyle bir durum şu şekilde görünür: Anne, bir erkeğin aşkı yerine, oğlunun sevgisini kullanmaktadır. Bu durum, oğlunun erkek niteliklerini ortaya çıkarmamasına neden olur. O, infantil (kadınsı erkek) kalır, hayata adapte olamaz, bir aile kuramaz ya da agresif olur. Onu seven annesi dahil, saldırganlık aracılığıyla hareket eder. Bir erkek gibi olmak için alkolden, uyuşturucudan medet umar. Hayatını berbat ettiği için annesiyle ömür boyu bilinçsizce hesaplaşır. Kimi zaman böyle çocuklar haklı olarak annesine söylüyor: "Hayatımı mahvettin!" Bunu anlamayan anne ise bu doğru sözlere kızıyor!
Annenin çocuğuna karşı olan aşırı sevgisi pek çok sorun yaratabilir. Bu konu büyük bir araştırma ister. Şimdilik sadece bir kısmını dikkate alıyoruz. Örneğin, baba, genellikle çocuklarını sevmemektedir çünkü eşi çocuklara daha fazla önem verip, onlara daha fazla sevgi ve ilgi gösterdiği için temelde kıskançlık vardır. Kocası, neden çocuğunu sevmediğini kendi de anlayamıyor. Karısı da anlamıyor ve tabii ki kocasına kızıyor, onu çocuklara yönelik sevgi eksikliğinden dolayı suçluyor… Yani anne suçu başkalarına yüklüyor. Ve sorunlar döngüsü başlıyor.
Genellikle anneler, güçlü annelik duygularına sahip oldukları ve çocuğa sımsıkı bağlandıkları için, nesnel olarak davranamazlar, kendi davranışlarını değerlendiremezler. Davranışının kalitesi, onun ilişkisine göre bir illüzyon oluşturmaktadır. Bu nedenle, çocuk, anne babanın beklemediği hileler yapar. Kuvvetli annelik duygusunun baskısı altında, çocuklar karamsar ve saldırgan hale gelirler. Ebeveynler onlarla iletişim kurmakta gerginlik yaşarlar. İlişkilerin gerekli formunu bulamazlar. Ya çocuğun ihtiyaçlarına uyum sağlamaya başlarlar ya da onların üzerinde güçlü duygularla baskı yapmaya başlarlar. Bu güçlü duygulara, aynı güçlü duygularla cevap beklerler. Kuvvetli annelik içgüdüsü, çocuğun özgürlüğünü ihlal eder ve onun kendisini ifade etmesini önler. Anne, çocuğa kendi dünya görüşünü empoze eder. Çocuğun dünyasına ise gerçekten ilgi duymaz. Çocuğu sürekli izlemesinden dolayı bu durum meydana gelebilir. Eğer çocuğun anneye karşı agresif olduğunu görürsek, bunun aşırı annelik duygusundan kaynaklandığını rahatlıkla bulabiliriz.
Çoğunlukla, annelikte "akıl aşkı" ile karşılaşabiliriz. Anne, "Bilime" göre çocuk yetiştirmeye başlar. Çocuk, onun eğitimcilik yetenekleri için bir deneme sahası haline gelir. Ve anne , çocuğun öncelikle kendini geliştirmesi için ona verildiğini unutur! Çocuklar, bizim genç öğretmenlerimizdir ve genellikle daha bilgilidirler. Ebeveynlerin daha mutlu yaşaması için verildiler. Bunu çocuklardan öğrenmeliyiz, o zaman ebeveynlerden alınması gerekeni alırlar ve mutlu olurlar.
Sıklıkla ebeveynler, çocuk aracılığıyla kendi gerçekleşmemiş hayallerini uygulamaya çalışırlar. Genel olarak, bu yaptığı bir işe yaramaz. Çoğunlukla, anne, kendini hayatın anlamsızlığından kurtarmak için, dikkatini çocuğa odaklar. "Efendi - köle" şeklinde onunla ilişki kurarak bütün arzularını ve kaprislerini gerçekleştirmeye hazırdır. Her iki olay da çocuğun bağımsızlığını göstermesini engeller, inisiyatifini bastırır, sorumsuzluğu ve çaresizliği oluşturur. Anne, her şeyi çocuk için ve çocuk yerine yapmaya çalışır. Çocuk, annenin kaprislerine, anne de çocuğun kaprislerine bağımlı hale gelir. Çocuk, kaprisli annenin uzantısı olur ve anne bu durumdan memnundur.
Örneğin, bu anlaşma içinde, baba ailede gereksiz hale gelir ve baba, çocukla savaşmaya başlar. Kaybetme duygusuyla alkol içmeye başlar veya aileyi bırakır. Psikolojik açıdan, her şeyi zaten annenin kendisi hazırlamıştır, çocuğun bu şekilde gelişmesi , babanın gitmesi, kendisinden kaynaklanan bir sonuçtur. Kadınlar genelde, olayın gerçek nedeninin farkında olmazlar. Anne, kendi hatası olmasına rağmen öfkesini ailenin üzerine yükler, durumu ağırlaştırarak, babaya karşı çocukla daha fazla birleşir. İşte buradaki sorundan kaçınamayız. Babanın, aile değerlerinin ihlali nedeniyle, ailedeki ve toplumdaki pozisyonu daha karmaşık hale gelir. Bu durum onun kariyerini etkileyebilir, eşiyle olan ilişkisinde daha fazla karmaşıklığa neden olur. Ailesi tarafından ”bastırılmış” bir pozisyonda bulunan bir erkeğin toplum içinde kendini kanıtlaması zordur. O artık ‘’uçamaz’’ ve yeteneklerini açığa çıkaramaz, zemin üzerinde "sürünerek " bir "pulluk" gibi çalışır. Maddi açıdan ailesinin geçimini sağlaması gittikçe zorlaşır ve kadın bu konuda öncü rolü üstlenir, böylece eşini aile alanından daha fazla iteler. Bu durum, özellikle de kadın iradeli özelliklere sahip olduğunda olur. Aynı zamanda, çocuklarda babayı aşağılama durumu ortaya çıkar. Böylece çocuğun eril enerjisi de aşağılanmış olur ve çocuk ileride aynı olayları kendine çeker. Bir kız çocuğu, çevresindeki erkekler tarafından her türlü aşağılamayı yaşayacaktır. Erkek çocuğu ise, muhtemelen karısı onu "topuk altında” ezecektir.
Hiçbir şey boş yere meydana gelmez. Çocuk sorunları, ebeveynlerin sorunlarından ortaya çıkar. Bu nedenle, çocuklarına yardım etmek isteyen akıllı ebeveynler, kendi aralarındaki ilişkiyi düzeltmeye çalışırlar.
Diğer bir büyük konu da şudur: karısı annelik duygularını o kadar açığa çıkarır ki, kocası - annelik sevgi alanına dahildir - başka bir "çocuk" haline gelir ve karısı da onun için başka bir "anne" haline gelir. Kadınlar, kendi eşinden o bir çocukmuş gibi bahsetmekten kaçınmazlar. Onlar bu basit gerçeği anlayamıyorlar ki bu da onların Kadın olamadığını göstermektedir. Birçok problemin temeli budur. Eşini oğlu gibi değil, bir erkek olarak görmeli ve yanında götürmelidir. Ayrıca düşünülmesi gereken bir konu da, anne ve kızı arasındaki etkileşimdir. Özellikle, yetişkin kızın yalnız annesi ile birlikte yaşadığı ailede büyük zorluklar ortaya çıkar. Eğer kızı, annesinin etkisinin üstesinden gelemezse, kendi kadınsılık niteliklerini açığa çıkaramazsa ve ondan ayrılamazsa, o zaman annesi tamamen onun kaderini kilitleyebilir. Anne, kızının enerjisini kullanarak, onun enerjisi pahasına yaşar. Kızı sürekli hasta olur, hızla yaşlanır, annesi ise yaşamına yaşam katar. Bilindiği gibi, annesiyle birlikte yaşayan kızın daha hızlı yaşlanmasına sebep, manevi olarak gelişmemesidir. Böylece annesi, ona tahsis edilen ömürden daha uzun yaşayabilir, kızının enerjisi annesinin sağlığını destekler. Yani annesi için kendi mutluluğunu ve yaşam amacını feda eder. Ve işte iki yaşlı kadın gibidirler ve sonra iki ihtiyar kadın olarak aynı çatı altında yaşarlar. Birbirlerine çok benzerler, anne ve kızı oldukları bile zor anlaşılır. Eğer kadın yaşamdaki temel görevini çözmezse, sevgi vermezse, Sevgi alanı oluşturmazsa, en önemli olan şey ondan alınacaktır: Gençlik .
Bazen bir kız çocuğu, erken çocukluk döneminden itibaren, güçlü şekilde annelik duygusu gösterir. Eğer onun yetiştirilmesinde özel önlemler alınmazsa, daha sonra büyürken, annesini aileden çıkartabilir - iki annenin bir çatı altında geçinmesi zordur. Ancak kız da ailesiz kalabilir. Onun ailesi, kardeşleri ve babası olacaktır. Ben bu tür örnekleri çok biliyorum, onlara göründüğünden daha fazla rastlanır. Yine, çözüm yolu, annenin eşine karşı sürekli artan aşkı olması ve kadınsılığını açığa çıkarmasıdır.
Aşağıdaki örnekte de ebeveyn ve çocuk arasındaki bir başka eşikten bahsedelim. Enstitü’den iyi dereceyle mezun olmuş bir kıza, iş için ilginç teklifler oldu. Kız, annesiyle birlikte yaşıyordu, elbette annesi ona maddi olarak yardımcı oluyordu. Zamanla, işle ilgili karışıklık ortaya çıktı ve daha sonra işten kovuldu. Sezgileri güçlü olan kız, kendini gerşekleştirmesine annesinin engel olduğunu hissetti. Genç bayan başka bir şehre taşındı ve enteresan bir iş buldu. Bu durumda anne, daha "gergin" oldu ve kızına daha fazla yardım etmeye başladı, çünkü kızın tüm masrafları artmıştı. Kız yine sorun yaşadı ve yine işten kovuldu .
Tüm bu olayların nedeni, çocuklara bağımsız yaşamaya başlayana kadar maddi olarak yardımcı olunabilir ve sonrasında kendileri kazanırlar prensibinin ihlal edilmesiydi. Hayvanların genellikle bu konularda insanlardan daha bilge olduğundan daha önce bahsetmiştik. Onlar sadece belli bir zamana kadar kendi yavrularını besliyorlar. Annenin aşırı insani duyguları, acıma içgüdüsü ise yıkıcı işler yaptırabilir. Basit bir gerçeği unutmamak gerekir: eğer yetişkin çocuğa anne ve babası 100 TL verdiyse, o bin kaybeder, yani on katını, bazen de yüz katından fazlasını kaybeder (veya hiç kazanamaz).
Tek ebeveyn olarak çocuk yetiştirmek, bugünlerde çok yaygın bir durumdur. Bunun temel nedeni aşırı annelik içgüdüsüdür. Kadın, kadınsılığın enerjisini annelik enerjisine çevirir ve bir kadın gibi görünmez. Eğer onun değerler sisteminde erkek ilk sırada değilse, bu nedenle erkek bu alana gelmez, eğer gelirse de uzun süre durmaz. Erkeğin kalmaması kadın için sürpriz olur ve onu tutarsız olmakla suçlar. Bunun bilinen aksiyomu şudur: eksik ve çelişkili bir aile, aile değerlerinin ihlal edilerek sevginin çocuk için artmasının sonucudur. Aile içinde bir çatışma varsa ve aile tam değilse, bu durum daha sonra çocuğun hayatına problemlerin girmesine neden olur ve çocuğun bireysel gelişimini daha fazla ihlal eder. Sonuç olarak, uyumsuz çocuklar, ebevyenlerinin hayatına benzer görüntüleri yaşamlarında yaratmaya başlarlar.
Birçok kadın, “Evet, kocamı seviyorum,"diyebilir! Ama eşi halen "içer”. Böyle bir sevginin temeli nedir? Daha yakından bakmaya başladığımızda görürüz ki, Aşkı kocasının insafı üzerine kurmuştur, saygıya dayalı değildir. Bu acıma duygusuna, insan ilişkilerini ihlal eden bu belaya, bir ekleme daha yapalım. Acıma duygusu annelik enerjisi ile beslenir. Kadın enerjisinin büyümesiyle ise saygı artar. Acıma duygusu, sadece zayıf insana karşı gösterilir. Acıdıkça, annelik kalitesini gösteren kadın, bir erkeği küçük düşürür, şüphesiz onu kendinden aşağıya yerleştirir, sonra da kendi hayatını gerçekleştiremiyor diye iddialar sunar. Bir kadından şöyle bir ifade geldi: “Acıyorum, demek ki Seviyorum.” Acımak, bir kadının aşırı annelik duygularına sahip olup olmadığını anlamak için basit ve objektif bir testdir.
Konunun karmaşıklığı görünüşte doğal görünüyor. Annesi çocuğuna özen gösterir, o büyürken onun için deneyimler, bir şeyler olduğunda üzülür. Başka türlü nasıl olabilirdi? Merak etmemek, üzülmemek? İlk olarak, her şey ölçülü olmalıdır. İkincisi, çocukla olan tüm ilişkiler acıma duygusu üzerine inşa edilmemelidir, sahiplenme duygusu üzerine de olmamalıdır ("Bu benim çocuğum"), ancak anlayışla olmalıdır. Çocuk, bağımsız bir ruhu tecrübe etmek için yaşama geldi. Ebeveynlerin görevi, çocuğun deneyim kazanması için ona gerekli koşulları oluşturmak ve bunun için ona büyük özgürlük tanımaktır. Ben birçok örnek biliyorum, iki çocuk olduğunda, anne birine daha çok önem verir. Ve daha çok sevdiği evladına göre az sevilen çocuğunun kaderi daha iyi olur. Bir ailede, kızı küçük yaştan itibaren kendi başına bırakmışlardı. Yine de o, bağımsız biri haline geldi ve ebeveynleri için büyük yardım sağlayan aktif kişi oldu. Annenin daha fazla sevdiği, daha çok ilgilendiği ve kendisinden umutlu olduğu oğlu ise, pasif, alkolik bir egoist oldu. Çocukluğundan beri, içi dışı annelik sevgisi olmuştu.
"Anne" kelimesi tüm dillerde kuvvetlidir. Acınan çocuk, annesinin duygularına karşılık vermek için hazırdır, dolayısıyla, annesinin tarafından gelen duygular çocuğa derinden nüfuz eder. Anne enerjisinin etkisi kuvvetlidir ve onun enerji durumu anında çocuğa geçer. Bunun anlaşılması gerekir, düşüncelerinize ve duygularınıza dikkat etmeniz gerekir. Çocuğun yetiştirilmesinde, özellikle çocuğun babaya karşı duyduğu kızgınlık, öfke, kıskançlık gibi duygular olumsuz etkiler yaratır. Böyle düşük enerjiler çocuğun psikolojisini derinden etkiler ve üzerinde ağır bir program oluşturur. Çocuk, tartışmaları duymasa bile olumsuz etkilenir. Düşük enerjilere alışır, kaprisli ve sinirli olur. Hayata bir tüketici olarak devam eder, anti-sosyal bir unsur haline gelebilir.
Aşırı annelik duygusunun, bu karmaşık konunun, sadece bazı yönlerini özetledim. Çok derinden hayatın tüm alanlarına sızmış hatalar, anne sevgisinden kaynaklanır. Ancak anne sevgisi kutsal olduğundan tartışılmaz bir konudur. Bu yaklaşım, geleneklerde köklüdür, yaşamın kendisinde, şarkılarda ve atasözlerinde mevcuttur. Bu yüzden onun olumsuz tarafını görmek zordur ve bu yapılmadan da yürürlükteki durum değiştirilemez.
Neden bu konu sadece anne sevgisi ile sınırlandırılmıştır? Aşırı baba sevgisi hiç yok mu diye sorabilirsiniz. Bu durumla da karşılaşılmaktadır, ama çok az. En büyük, yaygın sıkıntıyı, çocuğa daha güçlü bağlı olması ve Sevgi alanına yönelik olarak sorumsuz davranması nedeniyle kadın oluşturur.
Bazen de babaların, kızına karşı sevgisi kıskançlık haline dönüşebilir, kızının arkadaş bulmasını ve aile kurmasını engeller. Fakat yine tekrarlıyorum, bu duygu, ebeveynlerin ilişkisinde sevgiye yeterince yer olmamasından dolayı oluşabilir. Baba, eksik enerjisini kızından alır ve onun uzağa gitmesine izin vermez. Bazen bu vahşi despotizm formunu alır. Bu da temelde, kızların tecavüze uğraması durumunu meydana getirir (en sık rastlanan durum: erkek başka taraftan "alır").
Sonuç olarak, bu makalede, Hindistan'dan olağanüstü bir filozofun (Bhagwan Shree Rajneesh) sözünü seçtim . Kadınlara şu öğütü verir: “Analık - dünyanın en büyük sorumluluğudur.”
Analık - bu büyük bir sanattır ve onu öğrenmeye ihtiyaç vardır. Anne olma sanatını kavramaya başlayın! Sana bir tavsiyede bulunmak istiyorum: İlk olarak, çocuğunu kendi malınmış gibi düşünme, çocuk sahiplenilemez . O, senin sayende dünyaya gelir, ama sana ait değildir. Yaratan, bir araç olarak seni kullanmıştır - bir vasıta olarak, ancak Çocuğun Senin özel bir eşyan değildir. Onu Sev, ama ona sahip olmadan. Eğer Anne çocuğun sahibi olmaya başlarsa, çocuğun hayatı perişan olacaktır. Sen onun kişiliğini ihlal ediyorsun. Sadece onu dönüştürüyorsun. Sadece bir şeyin sahibi olunabilir: bir ev, bir araba sahibi olunabilir, fakat bir insana sahip olunamaz. İkincisi, çocuğa bir yetişkinmiş gibi davran. Asla Ona saçma davranma. Çocuğa büyük bir saygı göster. Yaratan, onun sahibi olarak seni seçti, ama o bir misafir olarak sana geldi. Çocuğunuza saygı göstermek zordur. Onu küçük düşürmek çok kolaydır. Çaresiz olduğu için, çocuğunuzu aşağılamak kolaydır. Çocuğu, bir yetişkine davranıyormuş gibi, büyük bir saygı ile karşılamak lazım. Eğer çocuğunuza saygınız varsa, ona kendi görüşlerinizi empoze etmeye çalışmayın. Ona hiçbir şey empoze etmeye çalışmayın. Sadece ona özgürlük verin, dünyayı keşfetmesi için özgürlük verin. Bu bilgiyi sağlamlaştırması için ona yardımcı olun, ama hareketin yönünü önermeyin. Ona enerji verin, koruma ve güvenlik sağlayın: İhtiyacı olan bu. Dünyayı kendisinin keşfetmesi için, çocuğunuzu kendinizden uzağa bırakın. Ama, elbette, özgürlük hataları saf dışı bırakmaz. Annenin şunu anlaması çok zordur: çocuğa özgürlük vererek, ona hata yapma hakkını veriyoruz. Çocuk yanlış, kötü bir şey yapma hakkına sahip olmalıdır. Çocuğunuza farkında olmak, mantıklı olmak konusunda yardımcı olun, fakat itaat ettirmeyin. Bu emirleri zaten kimse duyamaz. Çocuklar itaat ettiğinde sadece ikiyüzlü olarak büyürler. Üçüncüsü, ahlak dinlemek yok, kültürü dinlemek yok. Hiç kimseyi dinlemeyin, sadece Doğayı dinleyin, doğal olan her şeyi… bu sana zorluk ve sıkıntı sunsa bile. Bu duygunun nedeni, çocuğu Doğaya göre uygun olarak yetiştirmemektir. Ebeveynlerin sana ellerinden geldiğince iyi şekilde eğitim vermişler, ama bu eğitim gerçek bir sanat şeklinde değildir. Her şey tesadüflerle meydana geldi. Ebeveynlerinizin hatalarını tekrarlamayın. Her şeyi Doğaya bırakın. Sadece sağlamak gerekir, doğal verileri ortaya çıkarmak için buradasınız. Yani, sevgi ve saygı, çocuğa engel olmayacak şekilde yardıma gelmeli. Dördüncüsü, çocuk doğduğunda, yalnızca doğan o değildir – o bu sürecin sadece bir parçasıdır- anne de yeniden doğar, yeniden doğmaktadır! Çocuğun seni şiddetle etkiler, seni zenginleştirir, "farklı” bir insan olursun. Bir zamanlar duydum, küçük bir kız annesine tutunarak şöyle söyledi: "Sen benim Allah'ımsın!" Bu sözler çok doğrudur, anne ve babası, bir çocuk için Tanrı gibidir. Bebek Aşk içinde oluşur. Bu sevginin bir göstergesidir. Önce tutku vardır ama tutku da aşkın bir parçasıdır. Aşk olmadan, çocuk doğmuş olamaz. Ve ebeveynlerin sevgisi ne kadar "daha iyi" ise, aşkın meyvesi de o kadar "daha iyi" olacaktır. Ve çocuğun hayatını geliştirmesi ve aynı zamanda hayatının kalitesini yükseltmesi için, ebeveynlerin birbirlerine Sevgiyi devamlı olarak göstermeye devam etmesi gerekmektedir. Olgunlaştıkça daha fazla arkadaşlık gerekir. Sadece bu yolla ahenkli insan oluşur. Sadece bu şekilde Ebeveynler kutsallıklarını gerçekleştirebilirler